Türkiye, son yıllarda sağlık turizmi alanında önemli bir yükseliş yaşıyor. Diş estetiğinden tüp bebeğe, saç ekiminden organ nakline kadar birçok farklı tedavi seçeneğiyle binlerce yabancı hasta ülkemize geliyor. Bu artan ilgi, sağlık sistemi için ekonomik ve tanıtım açısından olumlu katkılar sağlarken; arka planda önemli bir sorunu da beraberinde getiriyor: Kültürel uyum ve iletişim eksikliği.
Türkiye’ye gelen hastalar yalnızca fiziksel şikâyetlerini değil, aynı zamanda kendi kültürel alışkanlıklarını, dini hassasiyetlerini ve değer yargılarını da beraberinde getiriyor. Bu durum, hasta-hekim ilişkisinde beklenmedik gerilimlere, yanlış anlaşılmalara neden olabiliyor.
Doktor Anlamıyor, Hasta Anlatamıyor
Sağlık hizmeti, yalnızca teknik beceriyle sınırlı değildir; empati, anlayış ve doğru iletişimle tamamlanır. Farklı coğrafyalardan gelen hastalar, kendilerini ifade etmekte zorlandığında veya hekim onların duygularını anlamadığında tedavi süreci sekteye uğrayabiliyor.
Bazı hastalar muayene sırasında dua etmek istiyor, bazı kadın hastalar ise kültürel nedenlerle yalnızca kadın sağlık personeliyle görüşmek istiyor. Bu tür durumlar, kültürel farkındalık eksikliği nedeniyle yanlış yorumlanabiliyor. Hasta kendini dışlanmış hissediyor, hekim ise iletişim kurmakta zorlanıyor.
İşte bu noktada tercümanlar devreye giriyor. Ancak sağlık turizmi bağlamında tercümanlık, sadece bir dili diğerine çevirmekten ibaret değil.
Tercümanlar Çevirmen mi, Kriz Yöneticisi mi?
Tercüman, aynı zamanda kültürel bir arabulucudur. Tıbbi terimleri doğru çevirmenin ötesinde, mesajı hastanın anlayabileceği ve kabul edebileceği biçimde aktarmakla yükümlüdür. Ses tonu, mimikler ve kullanılan kelimeler, hastada güven duygusu oluşturabilir ya da tam tersine korku yaratabilir.
Örneğin, “kemoterapi” kelimesi bazı kültürel bağlamlarda ölümle eşdeğer algılanabilir. Tercümanın görevi, hastayı ürkütmeden, tedavi sürecine katılımını sağlayacak bir dille açıklamalarda bulunmaktır. Ancak ne yazık ki günümüzde birçok özel hastanede bu hassas görevi, sağlık eğitimi almamış, yalnızca yabancı dil bilen kişiler üstleniyor.
Eğitimsiz Tercümanlar, Riskli Müdahaleler
Sağlık eğitimi olmayan tercümanların yaptığı çeviriler, tedavi sürecini olumsuz etkileyebiliyor. Yanlış anlaşılmalar, eksik bilgilendirme, tıbbi prosedürlerin doğru anlatılamaması gibi durumlar hem hasta hem de hekim açısından ciddi riskler doğuruyor. Hatta bazı durumlarda hukuki sorunlar ve tazminat davaları gündeme gelebiliyor.
Unutmamak gerekir ki, sağlıkta güven her şeydir. Bir tercüman hem hastayı hem de sağlık profesyonelini koruyan bir köprüdür. Bu köprü sağlam olmadığında, sistemin tüm paydaşları zarar görür.
Bu İşin Şakası Yok: Eğitim Şart, Sistem Gerekli
Sağlık turizminde görev alacak tercümanlar için özel eğitim programlarına ihtiyaç var. Bu programlar sadece yabancı dil odaklı olmamalı; aynı zamanda tıbbi terminoloji, hasta hakları, sağlık hukuku ve kültürel farkındalık konularını da kapsamalıdır.
Ayrıca Sağlık Bakanlığı’nın denetiminde, sağlık kuruluşlarında çalışan tercümanlar için bir sertifikasyon ve izleme sistemi oluşturulmalıdır. Bu kişilerin belirli bir eğitim düzeyine ulaşmaları sağlanmalı, mesleki gelişimleri izlenmelidir.
Üniversitelerde mütercim-tercümanlık ve sağlık yönetimi bölümlerinde sağlık turizmine yönelik seçmeli dersler açılması da bu alanda yetişmiş profesyonel ihtiyacını karşılamaya katkı sağlayacaktır.
Sağlıkta Başarı, Kültürel Uyumla Başlar
Türkiye, sağlık turizminde sadece fiyat avantajı ya da teknolojik altyapısıyla değil; kültürel duyarlılıkla da fark yaratmalıdır. Bir hastanın tedaviye olumlu yanıt verebilmesi için önce kendini anlaşılmış hissetmesi gerekir.
Dil engeli, yalnızca çeviride değil, empati eksikliğinde başlar. Sağlık sistemimiz bu gerçeği dikkate almalı ve kültürlerarası iletişimi güçlendirecek adımlar atmalıdır. Çünkü sağlıkta başarı, sadece cihazlarla değil, insanı anlamakla mümkündür.