Yazının Giriş Tarihi: 28.02.2022 09:14
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.02.2022 09:14
Nilüfer Belediyesi sinemaseverleri başarılı yönetmenlerle buluşturmaya devam ediyor.
'Bir Yönetmen, Bir Söyleşi'nin bu ayki konuğu, 'Sen Ben Lenin' filminin yönetmen ve senaristi Tufan Taştan oldu.
Film yaklaşık 2 ay önce bir AVM’nin sinema salonunda gösterime girmiş maalesef 1 hafta kaldıktan sonra kaldırılmıştı.
Hemen her yazımda eleştirdiğim gibi yine söylemeden geçemeyeceğim. Katıksız güldüren ya da buram buram hüzün kokan yapımlar, haftalarca gösterimde kalırken, gişeler bu filmler için tıkır tıkır çalışırken, sanat sinemasında harcanan emekler gişe kaygısı nedeniyle hakettiği değeri bulamıyor.
'Sen Ben Lenin'de de güldük mesela; hem de doya doya… Tarihsel bir olayı bu üslupla işlemek her yiğidin de harcı değil. Bunu da hatırlatmış olalım. Taştan, gerçekten büyük bir alkışı hakediyor.
Söyleşiye katılımın yoğun olması, bu filmin gerçek sinemaseverler tarafından sahip çıkıldığının da göstergesi.
İlk uzun metrajlı filmiyle önemli bir başarı elde eden Taştan, katılımcıların sorularını içtenlikle yanıtlarken, senaryo yazım ve filmi yapım sürecini anlattı.
1990’lı yılların başında, eski Sovyetler Birliği şehirlerinden, Düzce’nin Akçakoca sahiline bir heykel vurur. Heykel, Lenin'indir...
O dönemde Belediye heykeli dikmek ister fakat Ankara’dan gelen müdahale nedeniyle heykel bir kenara kaldırılır.
Hala Akçakoca Belediyesi binasında bulunan heykel, depoda atıl bir vaziyette adeta çürümeye terk edilmiş.
****
Senaryosunu Barış Bıçakçı’yla birlikte kaleme alan Tufan Taştan, bu gerçek olaydan esinlenerek filme çevirdiği hikâyedeki amacını şöyle açıkladı:
“O yarım kalmış gerçeği kendi hayal gücümüzle tamamladık. ‘Bir kasaba sahiline vuran heykel çalınırsa neler olurdu’ bunu işlemeye çalıştık. Bunu yaparken olayı dramatize etmek yerine izleyicilerin salondan daha farklı hislerle çıkmasını sağlamak istedik. Ve ortaya karamizah çıktı.”
Taştan, hikâyeyi tek bir mekânda çekmek gibi zor bir işe el atmış. Sıklıkla kullandığı pencere metaforu en çok merak edilenler arasındaydı…
“O sahnelerde çok net bir şey yok aslında. Oradaki polisin hayal gücü belki de… Polisin o sahneleri esnasında tavandan gelen tıkırtılarla, izleyiciye yapboz parçaları bırakmak istedik. Bizim açımızdan hepsinin bir anlamı var tabiki ama ‘bu, şudur’ gibi net bir yanıtla sınırlandırmıyoruz anlamları. Önemli olan o sahnenin ya da metaforun sizde nasıl karşılık bulduğu…”
Filmde büst mantığıyla birlikte birçok kavram ve ideolojinin de sorgulaması yapılıyor. Filmin bu kadar beğenilmesinin ana nedeni hikâyenin başarılı bir şekilde işlenmesinin yanında birçok usta oyuncunun bu filme imzasını atması olmuş.
6 yılda senaryosunun yazıldığı yapımın çekimleri ise 12 günde tamamlanmış. Filmin para olmadan çok zor koşullarda çekildiğinin altını çizen yönetmen, oyuncuların bu işten ücret almadığını, tamamen politik bir dayanışma içinde oynadıklarını da belirtti.
Barış Falay, Saygın Soysal, Melis Birkan, Serdar Orçin, Nur Sürer, Sarp Akkaya, Binnur Kaya, Hasibe Eren, Serkan Keskin, Necip Memili, Salih Kalyon, Şerif Erol…
Böyle güçlü bir kadroyu birlikte kaç kez bir arada görebiliriz ki?