Bildiğiniz üzere, haftalardır tartışılan sahipsiz hayvanlara yönelik düzenlemeler içeren Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Meclis Komisyonu’nda kabul edildi.
Bir sonraki aşamada teklif Meclis Genel Kurulu'na gelecek.
Gerekçe olarak sokak hayvanlarının insanlara saldırması ve kuduz tehlikesi gösteriliyor. Bu noktada tartışmalı birçok madde var.
Öncelikle şunu kabul etmek gerekir ki, hayatta her şey sebep-sonuç ilişkisine dayanır. (İnsan için de hayvan için de) ortada bir şiddet varsa nedeni de vardır. Hayvanlar sadece hayatta kalma ve üreme içgüdüsü ile hareket ederler.
İnsanlık tarihinde kedi, köpek ve birçok hayvan insan hizmetinde kullanılmak üzere evcilleştirildi. Her şeye hükmeden ve her şeyin kendi tekelinde olduğunu sanan insanoğlu bu canlıların doğası ile oynadı. Avcılık yeteneklerini zaman içinde kaybettiler. İnsan denilen varlık, onların doğal yaşam alanları üzerine çöktü. Evler fabrikalar, barajlar, maden ocakları, orman yangınları, küresel ısınma gibi bir sürü nedenlerle hayvanların yaşam alanları zamanla yok olmaya başladı.
Haberlerde sık sık görürsünüz. Aç kalan ayı-domuzlar şehre indi diye. Tüm canlıların en temel güdüsü açlık değil mi? İnsan da hayvan da uzun süre aç kalınca saldırganlaşmaz mı?
Sonuç itibariyle doğal alanlarında beslenemeyen, vahşi insanoğlu tarafından her fırsatta ötelenen, aşağılanan, şiddet gören, travma yaşayan, aç bırakılan hayvanların nasıl davranmasını bekliyoruz bu durumda?
Tüm canlıların sorunluluğunu taşıması gerekirken, yalnızca kendini düşünen, doğayı, hayvanları ve diğer tüm canlıları istediği gibi kullanma hakkını kendinde gören, para için yapmayacağı şey olmayan insan, kendi yarattığı sonuçların bedelini ödüyor şimdi.
Doğa bir mesaj veriyor insana.
Toplum, “insanlara saldırıyorlar öldürülsünler” ile “Öldürme, kısırlaştır, yaşat” şeklinde ikiye bölünmüş durumda.
Peki, en kolay çözümü uygulayalım, öldürelim, yani katledelim. Bizden sonraki kuşağa bu utanç verici durumu nasıl anlatacağız?
Tamam bu hayvanları yok edelim. Peki bu canlara şiddet uygulayan psikopatları ne yapalım? Buna biz çözüm bulunacak mı? Üstelik bu hasta insanlar maalesef ceza almadan bırakıldığı için bir süre sonra insanlara da zarar verebiliyor.
Bu vahşete de bir çözüm bulabilecek miyiz yasa değişikleri ile?
Sirklerde orda burada insanların eğlencesi haline getirilen ya da deneylerde vahşi yöntemlerle hayatları karartılan canlardan bahsetmiyorum bile.
Bir mal, eşya ya da oyuncak gibi görüp hayatlarına her alanda müdahale ettiğimiz, bir kap yemeği, suyu çok gördüğümüz hatta yuvalarını dağıttığımız bu canlarımız ölüme mi mahkum edilecek?
Çözüm gayet açık. Kısırlaştırıp, aşılatıp bu canlıları tekrar kendi alanlarına bırakmak ve düzenli olarak beslenmelerini sağlamak.
Bu kadar basit aslında!
Peki sorun nerede?
Sorun ayrılacak bütçede!
Bu uygulamaya rıza göstermeyen bazı belediyeler, kısırlaştırma uygulamasına başladı bile. Bunlardan biri Manisa Yunusemre Belediyesi.
Bir hafta içerisinde sokak hayvanlarını kısırlaştırmaya başlayacaklarını duyuran Başkan Semih Balaban, “Bizden önceki 10 yılda bir tane hayvan kısırlaştırılmamıştır. Yılda 5 bin hayvan kısırlaştırılsaydı, bugün 50 bin hayvan sokakta yaşamazdı” diyerek büyük bir ihmale de dikkat çekti.
Sahi, eğer belediyeler bu işlemi gerektiği gibi uygulasaydı, şu an sokakta bu kadar sahipsiz hayvan olacak mıydı?
O kadar insan da köpek saldırısına uğrayacak mıydı?
İzmir Büyükşehir Belediyesi de kısırlaştırılma çalışmalarına hız veren diğer bir belediye. Ekipler 2 mobil araçla başta kırsal bölgeler olmak üzere sokak sokak gezerek sahipsiz canları kısırlaştırıyor.
Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın da, çıkarılması planlanan yasaya, “Sokak hayvanları uyutulmasın, sahiplendirilsin” mesajıyla tepki gösterdi.
Ne bu hayvanlar öldürülsün ne de insanlar zarar görsün diyoruz! Bunu yaygınlaştırmaya çalışıyoruz aslında. Görüldüğü gibi birçok belediye bu tasarının hayata geçmemesi için kolları sıvadı.
Çözümü olmayan bir şey değil.
Sokak hayvanları için yapılan eylemlerde çocukların taşıdığı bir pankart işin özünün anlatıyor aslında:
“Bir sevmeyi denesen çok güzel olacak her şey…”
Sevmek, nefretten ve zarar vermekten çok daha kolay.
Bir sevmeyi denesen…!