Türkiye, özellikle enerjide dışa bağımlılığını azaltmak amacıyla birçok diplomatik enstrüman denemekte ve enerji noktasında hedefler belirleyerek amacına ulaşmaya çalışmaktadır. Bu hedefler dahilinde enerjiye ulaşma adına birçok ülke ile iş birliği kurulmakta ve diplomatik adımlar atılmaktadır.
Enerji diplomasisi, ana hattıyla bir ülkenin enerji kaynakları ve enerji güvenliği konularında diğer ülkelerle yürüttüğü müzakereleri, iş birliği girişimlerini ve stratejik hamlelerini ifade eden bir diplomasi kavramı olarak karşımıza çıkmaktadır. Enerji kaynaklarına erişim, enerji arz güvenliği ve enerji yollarının kontrolü, küresel siyasetin en önemli unsurlarından biri hâline geldiği için enerji diplomasisi, ülkelerin dış politikalarının aslında temel bir parçasını oluşturmaktadır.
Enerji diplomasisinin başlıca unsurları ise enerji arz güvenliği, transit ülke konumu, enerji çeşitlendirme ve yenilenebilir kaynaklar ve jeopolitik gerilimlerdir. Enerji diplomasisini Türkiye bağlamında bir hatta oturtursak; aslında enerji zengini olmayan Türkiye’nin enerji transit yollarını kontrol etmesi, enerji kaynaklarına erişimini çeşitlendirmesi ve bölgesel enerji projelerinde yer almasıdır diyebiliriz. Türkiye’nin enerji diplomasisindeki önemi; Rusya, Azerbaycan, İran gibi enerji zengini ülkelerle iş birliği yaparken aynı zamanda Avrupa’nın enerji güvenliğinde kritik bir rol oynamasıyla açıklanabilir. Ayrıca Doğu Akdeniz’deki doğal gaz rezervleri noktasında yaşanan jeopolitik gerilimler, Türkiye’nin enerji diplomasisinde bölgesel gerilimlerle oldukça başarılı bir şekilde başa çıktığını göstermektedir. Kısaca “Enerji Diplomasisi,” ülkeler arasında ekonomik ilişkileri şekillendirirken aynı zamanda siyasi ve güvenlik politikalarının da önemli bileşeni hâlini almıştır diyebiliriz.
Türkiye’nin enerjiye bağımlığını değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin enerji tüketiminde büyük oranla dışarı bağımlı olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Türkiye, enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 75 gibi bir oranını ithalat yoluyla karşılamaktadır. Bu oran özellikle petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtlarda ise daha yüksektir. Türkiye doğal gaz ihtiyacının yüzde 99’unu, petrol ihtiyacının yüzde 93’ünü ithalatla karşılamaktadır. Bu durumun Türkiye’ye yansıyan tarafından bakıldığında yüksek bir dışa bağımlılık söz konusudur. Bu durum ise Türkiye’yi enerji fiyatlarındaki dalgalanmalara ve enerji arz güvenliği konularında kırılgan hâle getirmektedir. Bu sebebiyetle Türkiye, enerji diplomasisi çerçevesinde enerji çeşitliliğini arttırmak adına enerjiye sahip ülkelerle müzakereler yürütürken diğer yandan yenilenebilir enerji kaynaklarına, yerli kömür üretimine ve en önemlisi nükleer enerji yatırımlarına yönelmiştir.
Türkiye’nin enerji diplomasisi içerisinde gelişen dış politikasına bakarsak; tarihsel olarak boru hatları diplomasisi ile enerji nakil hatlarının kilit bir oyuncusu olmuştur. Bu çerçevede ise Azerbaycan, Rusya ve Orta Asya enerji kaynaklarının Avrupa’ya taşınması noktasında bir transit ülke olarak stratejik dış politika hamleleri yönetmiştir.
Diğer bir açıdan enerji tedarikini çeşitlendirmeye çalışmakta ve dışa bağımlığını azaltmak adına doğal gaz tedarikçilerini çeşitlendirme diplomasisi yürütmüş; Katar, Cezayir ve Nijerya gibi ülkelerle LNG yani sıvılaştırılmış doğal gaz anlaşmaları yapmıştır. Bu durum, aynı zamanda tek bir merkeze bağlanmama adına da çok önemlidir diyebiliriz.
Doğu Akdeniz’de enerji kaynakları üzerinde hak iddialarını koruma ve bu kaynaklardan pay alma hedefiyle diplomatik ve askerî hamlelerde bulunmuş, özellikle KKTC’nin haklarını korumak adına sondaj çalışmaları yürütmüş ve bu alanda deniz yetki anlaşmalarıyla pozisyonunu güçlendirmiştir. 2019’da ise Libya ile imzalanan deniz yetki alanları anlaşması bu çerçevede önemli bir kazanım sağlamıştır. Ayrıca Türkiye, Somali’de doğal gaz arama çalışmaları yürütmekte ve Sao Tome ve Principe Demokratik Cumhuriyeti gibi ülkelerle ise enerji alanında mutabakat zaptı imzalamakta, enerji çeşitliğini küresel bir boyuta yaymaktadır.
Türkiye, nükleer enerji diplomasisi açısından ise enerji tedarikini çeşitlendirmek ve dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla nükleer enerji yatırımlarını da arttırmaktadır. Bu kapsamda Rusya’nın önemli bir ortak olduğunu söyleyebiliriz. Bu açıdan Akkuyu Nükleer Tesisi, enerji diplomasisi açısından önemli bir alan olurken proje tamamlandığında Türkiye’nin enerji ihtiyacının yüzde10’unu karşılayacak duruma gelecektir. İlaveten Sinop’ta bir nükleer santral daha kurulması gündemde. Bu durum, enerji açısından dışa bağımlılığı azaltacak önemli bir enerji diplomasisi açılımı olacaktır.
Türkiye, enerji arzını çeşitlendirme stratejisinin bir parçası olarak yenilenebilir enerjiye de yatırımlarını sürdürmekte ve bu alanda dış politika hamleleri yürütmektedir. Türkiye bu açıdan 2021’de Paris İklim Anlaşması’nı imzalamış, sürdürülebilir enerji kaynaklarına yatırım yapacağını göstermiştir. Türkiye, enerjisini çeşitlendirmek adına özellikle güneş ve rüzgâr enerjisi projeleri yürütmekte ve bu doğrultuda özellikle dış politikasını Avrupa ve Çin takip etmektedir. Bu yatırımların getirisi ise 2020 itibariyle Türkiye’nin Avrupa’nın en büyük 5 rüzgâr enerjisi üreticisi arasına girmesi olmuştur diyebiliriz. Ayrıca Avrupa Birliği ile uyum çerçevesinde Yeşil Mutabakat ve İklim Diplomasisi takip edilmiş, karbon emisyonlarını azaltma ve sürdürülebilir enerji noktasında Türkiye önemli bir enerji diplomasisi yürütmüştür.
Sonuç olarak; Türkiye’nin enerji diplomasisi, dış politika gelişmeleriyle iç içe geçmiş bir strateji olarak şekillenmektedir. Boru hatları projeleri, nükleer enerji yatırımları ve yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar, Türkiye’nin enerji güvenliğini sağlama ve dışa bağımlılığı azaltma hedeflerine hem uzun hem de kısa vadede hizmet etmektedir ve etmeye devam edecektir. Ayrıca Türkiye, bu stratejik konumu ile bölgesel ve küresel enerji politikalarında daha etkin bir rol oynamaktadır diyebiliriz.