ABD’nin 47. başkanı olan Donald Trump, 20 Ocak 2025 tarihinde yemin ederek görevine oldukça hızlı bir başlangıç yaptı. Görevine başlar başlamaz kritik konularda kararnameler yayınladı. Bunların belli başlı olanları ise ABD’nin Dünya Sağlık Örgütü’nden ve Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme kararları oldu. Ayrıca Trump, ABD’nin ulusal güvenliği adına Grönland ve Kanada’nın ABD topraklarına katılması gerektiğine inanıyor. Bu noktada, ayrıca Avrupa ülkeleri de Trump’ın göreve başlamasından memnun görünmemekte. Bu durum, Avrupa ülkelerini stratejik bir özerkliğe götürecek gibi durmaktadır. Bu senaryo da ABD’den bağımsızlaşmaya çalışan, ordularının gelişimlerini arttıran bir Avrupa göreceğimizin işareti durumunda; hele ki Avrupa için Rusya hâlâ büyük bir tehdit oluştururken.
ABD Başkanı Trump’ın yayılmacı hisleri ise ilk değil diyebiliriz. İlaveten bu düşünceleri de sürekli olarak ulusal güvenlik olgusu içine katmaktadır. Trump, özellikle Kanada, Grönland ve Panama Kanalı noktasında sürekli gündem oluşturmakta; zira bu bölgeler ABD’nin ekonomik güvenliği açısından da oldukça önemli bölgeler sayılmaktadır.
İlk olarak Panama Kanalı’na bakacak olursak; ABD, Panama Kanalı’nı 20. yüzyıl içerisinde elinde bulundurmaktaydı, fakat 1999 tarihinde müzakereler ile Kanalı Panama’ya devretti. Trump’ın asıl takıldığı konu ise Panama Kanalı’nın ekonomik olarak Çinlilerin elinde olduğunu varsaymasından kaynaklanmaktadır; zira Çin, Latin Amerika’da son dönemde oldukça etkin politikalar ortaya koymuş ve özellikle Panama'da bağlar kurmak ve nüfuz sahibi olmayı amaçlamıştır. Ayrıca bu noktada başarılı olduğunu söylemek gereklidir. Çin’in Panama ülkesinde varlığı ABD’nin etkisini bölgede zayıflatırken Çin’in ekonomik olarak bölgede aktif olmasını beraberinde getiriyor. Bu durum Trump açısından dikkat edilmesi gereken bir nokta.
Grönland ise ABD’nin ulusal güvenlik çemberine aldığı tarihsel bölgelerden biridir. Zira ABD arşivlerini incelediğimizde, İkinci Dünya Savaşı sonrasında dönemin ABD Başkanı Truman’a sunulan belgelerde Grönland’ın ABD ulusal güvenliğine büyük etki edeceğine dair iletişimler mevcut; ki bu belgeler ışında 1951 tarihinde Thule Hava Üssü, ABD tarafından savunma anlaşması kapsamında kurulmuştur. ABD açısından Grönland’ın kritik noktası erken uyarı radar sistemleri ve bu bağlamda balistik füze saldırılarını erken tespiti için oldukça önemli bir konumdur. Aynı zamanda uzay gözetimi, radar izleme için Arktik bölgesinde stratejik bir nokta olarak ABD’ye hizmet vermektedir.
Ayrıca Grönland, değerli mineraller ve enerji kaynaklarıyla doğal kaynaklar açısından çok zengindir. Altın ve platinum gibi değerli metallerin yanı sıra lityum, titanyum ve başka nadir elementler de bulunuyor. Kömür, uranyum, elmas ve yakut da önemli doğal kaynakları arasında yer almaktadır. Bu durum da ekonomik güvenlik adına ABD için önem arz etmektedir.
Trump’ın bu bölgeyi ABD’ye dahil etme söylemi özellikle Danimarka’yı rahatsız etmektedir; zira Grönland, Danimarka’ya bağlı özerk bir bölgedir. Kanada ise ABD’nin korumak adına milyarlarca dolar harcadığı bir ülkedir. ABD, bu bölgede Rusya ve Çin gibi aktörlere karşı savunma politikalarını Kanada ile yürütür. Trump buna gerek olmadığını ve ABD’nin bir eyaleti hâline gelmesi gerektiğine inanmaktadır; zira coğrafi konumu oldukça değerlidir.
Donald Trump’ın dikkatimi çeken diğer vaatleri ise yaptırım ve gümrük vergisi tehditleridir. Özellikle Meksika ve Kanada için yüzde 25, BRICS üye ülkelerine ise yüzde 100 gümrük vergisi tarifesi uygulanacak olması önemli bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. ABD’ye çok sayıda göçmenin giriş yapmasına ve uyuşturucu akışına izin verdikleri gerekçesiyle Meksika ve Kanada’ya uygulanacak gümrük tarifesi 1 Şubat 2025 tarihinde devreye alınacaktır. Bu kararla özellikle enerji ve otomobil ithalatı için hayati önem taşıyan iki ülkeye gümrük vergisi uygulanacak olması, özellikle otomotiv sektöründe sorunlar yaratacağını gündemde tutacaktır. BRICS ülkelerine uygulanacak gümrük tarifelerinde ABD dolarının kullanılmaması fikri üzerinde doğmuş gibi gözükmektedir.
Özellikle BRICS’e üye olan ülkelerin ABD dolarından vazgeçmesi, ABD ile olan ilişkilerini derinden sarsacak gibi görünmektedir. İlaveten Türkiye’nin bu noktada BRICS üyeliği düşüncelerini tekrar gözden geçireceğini düşünmekle birlikte, BRICS’e üye olunsa dahi Türkiye’nin dolar politikasından vazgeçmeyeceğini net olarak düşünmekteyim; zira 30 milyar dolarlık bir ticaret hacminin mevcut olması ve Türkiye’nin ABD ile ekonomik ilişkileri ileriye götürmede kararlı olduğunu sürekli vurgulaması önemli bir detay olarak karşımızdadır. İki ülke 100 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefine ulaşmayı önemli bir hedef olarak da görmektedir. Trump’ın BRICS ülkelerine olan gümrük tehdidi ise doları güçlü bir pozisyona sokmaktadır.
Donald Trump’ın bir diğer önemli vaadi ise savaşları durdurma noktasındaki konuşmaları olmuştur. Bunun ilk örneğini İsrail üzerinde görmekteyiz; zira Trump göreve başlamadan önce baskı ile İsrail’i bir ateşkese zorlamıştır. Bu noktada bölgede uzun süredir devam eden İsrail baskısı bir süre azalacaktır fakat Trump’ın İsrail’e olan bağlılığı da önemli bir tarafta olacak. Zira İsrail’in savunması noktasında seçim döneminden itibaren büyük bir politika yürütmüştür.
Diğer yandan ise Rusya-Ukrayna savaşının bitirme sözü vermiştir. Bu doğrultuda Rusya Devlet Başkanı ile bir görüşme yapacağı nettir diyebilirim. Bu doğrultuda barışa giden yolların döşeneceği bir dönem olacağı kesindir; zira Trump, Rusya’nın savaşı durdurmaması kararında ağır yaptırımlara devam edeceğini vurgulamıştır. Ukrayna noktasında ise Trump döneminde daha fazla yardımın gitmeyeceği şüphesiz gözükmektedir. Böylece Avrupa, ABD’den bağımsızlaşabilir zira Avrupa güvenliği, Rusya’yı büyük tehdit olarak görmeye devam etmektedir. Trump’ın Ukrayna Özel Elçisi Keith Kellogg’a Ukrayna ve Rusya’nın barış anlaşmasına varması için ‘zorlu bir yolla’ 100 gün içerisinde sürecin çözüme kavuşturulması için emir verdiğini de belirtmemiz gerekli. Bu da sürecin uzun vadede ele alınacağını bizlere göstermektedir.
Sonuç olarak; Trump dönemi oldukça büyük yeniliklere ve gerginliklere gebe gözükmektedir. Zira ABD, Trump döneminde daha fazla ulusal güvenliğine önem veren, “Önce Amerika” politikası çerçevesinde hareket edecek ve ekonomik güvenlik ve politika yürütecek hâle gelecektir. ABD’nin Rusya’yı net bir rakipten ziyade uzlaşılması gereken bir hasım olarak görmesi savaşı durdurabilecekken, Trump’ın Çin’e bakışı ise daha katı gözükmektedir. Bu da belirsizlikler ve ticaret savaşlarının yoğun olacağı bir döneme işaret etmektedir.
Türkiye ise ABD ile bu dönemde Suriye meselesi ve YPG terör örgütünün varlığı noktasında gerginlikler yaşayacaktır. İlaveten ABD’nin uyguladığı yaptırımların kaldırılması noktasında diplomasi devam edecektir. NATO çerçevesinde ise iki ülkenin iyi ilişkilere sahip olacağını söyleyebiliriz zira Türkiye’nin stratejik konumu hâlâ önemini korumaktadır. İlaveten savunma harcamalarının arttırılması noktasında Türkiye, Trump ile aynı görüşte. Türkiye, mevcut güvenlik ortamında savunma harcamalarının yüzde 2 oranının artırılmasını desteklemekte; ayrıca Türkiye askerî yaptırımların müttefikler tarafından kaldırılmasını da sürekli talep etmektedir. Bu doğrultuda Türkiye için ayrıca önemli olan savunma harcamalarını arttırmanın yanında NATO’ya yetenek geliştirmek, üretimi arttırabilmek ve kuvvet yapısına destek olmak öncelikli hedef. Türkiye ise bu noktada savunma sanayisinde büyük gelişmeler göstermeye ve NATO’ya değer katmaya devam edecektir.
ABD Başkanı Donald Trump, göreve başlamasından bu yana yaptıkları ve söylediği sözlerle oldukça gündem hâlinde; zira ABD, Donald Trump ile birlikte eski siyasal ve ekonomik politikalarından oldukça uzaklaşmış vaziyette diyebiliriz. Donald Trump’ın tekrardan başkan seçilmesi sonrasında “Önce Amerika
24 Şubat 2022 tarihinden bugüne kadar devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sonuna yaklaşmaktayız; fakat bu çok büyük bir karmaşa içerisinde devam ediyor. Zira ABD Başkanı Donald Trump, savaşı bitirme sözü verse de Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, güvenlik garantileri talep ederek kısa vadede savaşı a
Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’yı işgal girişimi ile başlayan savaş, dördüncü yılına girdi. Savaşın başından bu yana başta ABD olmak üzere Avrupa, bu savaşı Ukrayna açısından hem askerî hem mali açıdan finanse ederken, Rusya’ya karşı yapılan yaptırımlarla Rusya’nın savaşı finanse edebilme
ABD Başkanı Donald Trump, göreve başladığından bu yana dünyada etkisini artırmaya ve kendinden söz ettirmeyi başarıyor. Göreve başlamadan önce seçim dönemindeki vaatlerini yerine getirmeye çalışan bir profil çiziyor ve uygulamaları hızlı ve akıcı şekilde hayata geçiriyor. Trump, özellikle göreve ba
Türk savunma sanayisi, son yıllarda yapılan yatırımlarla hızla büyüyen bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Savunma sanayisi gelişimi, Türkiye’nin savunma ve caydırıcılık gücünü arttırırken, ekonomik anlamda da önemli etkilere sahip bir alan olmaktadır. Türk savunma sanayisi, bugün Türk Silahlı K
Yunanistan, savunma konseptinde silahlanma açısından önemli adımlar atarak 2037 vizyonu çerçevesinde stratejik savunma planlarını güncellemiştir. Bu adımlar, bölgede silahlanmanın artmasını sağlarken, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde gerilimlere sebebiyet verecek kararları oluşturmaktadır diyebiliri
Türkiye, özellikle Suriye’de 61 yıllık Baas hükûmetinin düşmesi sonrasında yeni Suriye hükûmeti ile yakın diyalog hâlinde. Diğer taraftan Irak’la da birçok açıdan diplomatik hamleler yürütmekte. Bu yoğun diplomatik temasların birçok sac ayağı olsa da en önemlisini terör sorunu oluşturmaktadır. Suri
ABD’nin 47. başkanı olan Donald Trump, 20 Ocak 2025 tarihinde yemin ederek görevine oldukça hızlı bir başlangıç yaptı. Görevine başlar başlamaz kritik konularda kararnameler yayınladı. Bunların belli başlı olanları ise ABD’nin Dünya Sağlık Örgütü’nden ve Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme kararları
7 Ekim tarihinde Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu ile başlayan ve İsrail’in Gazze Şeridindeki sivillere yönelik ağır askeri operasyonları ile devam eden olaylar özellikle İsrail’in Lübnan ve Suriye’ye de operasyonları ile devam etmektedir. Bu noktada İsrail Gazze şeridinde Hamas’ın varlığını askeri o
Suriye’de muhaliflerin hızlı ilerleyişi, 2011’den itibaren süren iç savaşın sonlanmasını, 61 yıllık Baas iktidarının çökmesini ve Suriye’de tekrar huzur ortamının yakalanmasını sağlamıştır. Bu noktada Esad rejiminin destekçileri olan Rusya ve İran ise kaybeden taraf olmuş ve bölgedeki güçleri olduk