ABD Başkanı Donald Trump, göreve başladığından bu yana dünyada etkisini artırmaya ve kendinden söz ettirmeyi başarıyor. Göreve başlamadan önce seçim dönemindeki vaatlerini yerine getirmeye çalışan bir profil çiziyor ve uygulamaları hızlı ve akıcı şekilde hayata geçiriyor.
Trump, özellikle göreve başladıktan sonra Kanada’nın ABD eyaleti olmasını ve Grönland üzerinde kesintisiz bir ABD egemenliğini gündemde tuttu. Ayrıca, Meksika Körfezi’nin adının Amerika Körfezi olarak değiştirilmesini ve Panama’nın üstünde baskı oluşturularak kanalın Çin tarafından kontrol edilmesini eleştirdi. Baktığımız zaman, üzerinde durduğu konularda Kanada ve Meksika’ya %25, Çin’e %10 oranında gümrük vergisi kararlarını imzaladı ve ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Panama Kanalı'nın yönetimini görüşmek üzere Devlet Başkanı Jose Raul Mulino ile bir araya geldi ABD’nin gündem maddesi Çin’in Panama Kanalı üzerinde etkisinin azaltılması ve gerçekleşmemesi durumunda ise vergi misillemelerinin konuşulacağı oldu. Panama, Çin ile ilişkilerine bu görüşmeden sonra sınırlama getirmeye başlamış; sözleşmelerin de gözden geçirileceğini ve Çin’in Kuşak Yol Projesinden ayrılacağını belirtmiştir. Bu noktada, Trump bölgede etkisini hissettirirken politikaların da başarılı olduğunu söylemek doğru olabilir.
Trump’ın Çin’e bakış açısı ise çok daha farklı; zira çok kutupluluğun önemli bir ayağı Çin olacakken, diğer yandan küresel hegemonya noktasında ABD’yi sınırlayan bir ülke konumunda yer alıyor. Trump, başkanlığının ilk döneminde Çin’e karşı ticaret savaşı başlatmış, TikTok gibi Çin merkezli teknoloji şirketlerine kısıtlamalar getirmiş ve Tayvan ile ticaret hacmini artırması uyguladığı agresif politikalardan bazıları olmuştu. Bu agresif politikaların sebebi olarak ABD’nin Çin karşısındaki dış ticaret açığı gösterilebilir. Ayrıca, güvenlik ve strateji bakımından Çin’in bölgede artan askerî etkisi kırmak adına ABD, Avustralya, Hindistan ve Japonya'nın katılımıyla kurulan Dörtlü Güvenlik Diyaloğu tekrar hayata geçirilmişti. Trump yeni dönemi ile birlikte özellikle ekonomi, güvenlik konularında Çin ile ciddi manada ilgilenecek ve mümkün mertebe tüm dikkatini bu bölgeye yoğunlaştıracaktır.
Trump, aslında bakarsak gümrük vergilerini bölge ve komşu ülkelerine dayatırken bu konuda misilleme karşı vergilerde almaya başlamıştır. Trump’ın amacı ülkesindeki yatırımcıları korumak olsa da gümrük vergisi ülke içinde fiyatların yükselmesine sebebiyet verecektir. İlave olarak, küreselleşmenin önemli ülkesi ABD’nin gümrük vergisi uygulamaları dünyadan büyük tepki çekmektedir. Ayrıca, ABD’nin kurumsal yapısını yansıtmamaktadır.
Trump’ın bir diğer önemli seçim vaadi ise şüphesiz Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sona erdirilmesi olmuştu. Bu noktada seçim döneminde dahi adımlar Rusya ile atılmaya başlanmıştı, fakat somut olarak ilk örnek 18 Şubat 2025 tarihinde Rusya ve ABD diplomatik misyonlarının Riyad’da görüşmeleri olmuştu. Bu durum, Ukrayna Savaşı’nı barışa götürme noktasında bir başlangıcın temelini oluştururken, Avrupa ve Ukrayna’nın da tepkisini çekmiştir; zira bu görüşmelerde Avrupa Birliği ve Ukrayna yer bulamamıştır. Bu noktada Avrupa, diplomatik olarak zayıf kalırken ABD, bu barış görüşmelerinde alınan kararlarla birlikte Rusya ile yeniden diyaloğunu başlatmıştır. Avrupa Birliği müzakerelerde Ukrayna’nın güçlü bir şekilde masada olmasını ve adil bir barışın sağlanmasını istemekte, fakat asıl çekince ABD’nin Rusya’ya karşı taviz boyutları ve Avrupa’nın dışarıda bırakılması olmuştur.
Trump’ın göreve başlamasından bu yana Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’yi sürekli eleştirmesi ve “diktatör” benzetmesi ise konuyu farklı boyutlara taşımıştır. Bu noktada işlerin daha fazla karmaşıklaşması olası; zira Avrupa Birliği, ABD’yi takip etmeden Rusya’ya karşı yaptırımlarına devam edebilir ve finansmanı karşıladığı boyutlarda ise Ukrayna’ya desteğini devam ettirebilir. Ayrıca Ukrayna’nın barış görüşmelerine dâhil olması durumunda dahi belirli retorikleri kabul etmemesi, barış görüşmelerinden sonuç çıkmamasına sebebiyet verebilir. Rusya’ya verilecek taviz, aslına bakarsak Avrupa güvenliğini de doğrudan etkileyebilecek önemli bir gelişmeyi beraberinde getirebilir. Trump bu noktada ABD’yi farklı bir alanda tutarak aslına bakarsak müttefiklerini de zayıflatmaktadır diyebiliriz.
Barış görüşmeleri ise birkaç madde üzerinden ilerleyecektir. İlk aşama ateşkes üzerinden olacaktır. Ayrıca Riyad'daki görüşmelerde Ukrayna’nın NATO üyeliği noktasında Rusya’dan net bir ret gelmiştir, fakat Ukrayna bu konuda güvenlik garantileri talep edecektir. Bunun sağlanma yolu görüşülecektir. İlave olarak Avrupa ülkelerinin Ukrayna’da asker bulundurma fikri uygulamaya geçme noktasında zorlanacaktır. ABD ve Rusya bu görüşmelerde ilave olarak istişare mekanizması kurulmasını ve savaş sonrası ekonomik ve yatırım fırsatları konularında iş birliği noktasında anlaşmışlardır. İlave olarak, büyükelçilerin karşılıklı olarak hızlı şekilde atanması süreci ise iki ülke arasında yakınlaşmanın başlayacağı notasında izlenimler vermektedir. İlk görüşmede net bir barış haritası çizilmesi elbette beklenemez, fakat ileriye dönük mekanizma görüşmelerinde Avrupa’nın ve Ukrayna’nın görüşmelere dâhil olması önemli bir konu olacaktır.