Hava Durumu

Pazarda GDO şaibesi

Yazının Giriş Tarihi: 29.03.2023 06:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.03.2023 15:29

Ramazan dolayısıyla herkesin gündeminde yiyecekler var.

Önemli olan en tazesini, en doğalını almak değil fiyatın uygunluğu!

Her şey o kadar pahalı ki bir demet maydanoza verdiğimiz paraya şaşırıyoruz.

Ama alıyoruz!

En kötü kriz dönemlerinde bile vazgeçme ihtimalimizin olmadığı şey ‘gıda’ çünkü.

Mantıken lüks harcama olmayan besin maddelerinin erişilebilir olması gerekiyor.

Ne yazık ki bu alanda da kendimizi sınırlar hale geldik.

İşin başka bir boyutu ise mevsim dışı meyve ve sebze.

Her sene hiç üşenmeden haberi yapılan erik mesela.

Mart Nisan aylarında bir avuç erik 500 TL etiketle hayatımıza giriyor.

Bu normal değil mi?

Yaz gelmeden tezgâhlarda bulabiliyorsanız bunun bir maliyeti vardır elbette.

Daha çok örnek verebiliriz.

Karpuz görmeyi beklemiyordum bu hafta. Kilosu 30 TL’den başlıyor…

İçimizde de bir şüphe her zaman var tabii.

Kusursuz görüntüleriyle ‘Doğal mı?’ sorusunu tetikliyorlar.

GDO “Genetiği değiştirilmiş organizmalar” kavramı geliyor aklımıza.

Rengiyle kokusuyla cezbeden çilekler biraz plastiğe benziyor ama ‘Beni al’ diye de bağırıyor.

Bir dönem domateslere denizanası geni nakledildiği böylece daha uzun süre dayanabildiği bilgisi bizi mahvetmişti.

GDO ile zaten böyle tanışmıştık.

Uzun süre insana zararının olup olmadığı tartışıldı.

Kısır tohum olarak adlandırılan ve sadece bir kez ürün veren bu domatesleri de hepimiz tükettik.

Çünkü bir noktadan sonra “Yediğimiz nedir?” sorusundan bunaldık, bıktık.

İnsan en basit konuyu bile sorgular hale gelirse nasıl yaşayacak?

En güzel kaçamak cevabı bulduk, “Aman bize bir şey olmaz” dedik.

Kare karpuzlar buzdolabında güzel duruyor diye, rengi değişik elmalar tatlıları süslüyor diye cazip gelmeye başladı. “Yakında kendi kendine yürüyerek dolaba yerleşen gıdalar talep edebiliriz.”

Bir sürü zararlı madde olduğu halde işlenmiş gıdalar, hızlanan hayat temposunda iş bitirici oldu.

Algı yönetimi her şey demekti!

Bu sayede sorun kısmen azaldı.

Peki, artan genetik hastalıklar, alerjiler, mide ve bağırsak sorunlarını bu sürece bağlayabilir miyiz?

Elimizin tersiyle ittiğimiz doğal yaşamı şimdi doktor tavsiyesiyle rutinimiz haline getirmeye çalışıyoruz.

Sakın ekmek yeme, içindeki buğday organik değil.

Sakın tavuk alma, markalı olanlar antibiyotikli.

Sonuç olarak hormon dengesi alt üst olan bir nesil ile karşı karşıyayız.

Bunlara ek hibrit tohum meselemiz bulunuyor.

Aklımız gittikçe karışıyor.

Bizim için GDO ve hibrit ayrımını TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Dr. Fevzi Çakmak yaptı.

Çakmak, “Bazen bu iki kavram karıştırılıyor. Bizler reytingi yüksek insanlar olmadığımız için açıklamalarımız dinlenmiyor. Hibrit tohum GDO değildir. Buğdaydan yola çıkalım. Hibrit üretim için iki tane örnek alınır. Biri uzun biri kısa buğday melezlenir. Ortaya daha istenen bitki çıkarılır. Genetiğiyle oynanmadan, doğal koşullarda melezlenme anlamına gelir. Bu ürün tamamen doğaldır, bir katkı maddesi olmadığı için de ömrü kısadır. Verim var ama hastalığa karşı çok hassas olurlar. Özeti, sağlam olanlardan iki bitkiyi bir araya getirip istediğiniz özellikleri elde ediyorsunuz. Bunun tüketiminde zarar yok.

Ama GDO’da da hayvan organizması alıp bitkiye katıyorsunuz. Bunun insan genetiğini etkilediğine yönelik çok husus var. Üretimini yapan şirketlerin lobileri olduğu için bilim insanlarının da fikrini değiştiriyorlar. Türkiye’de GDO’nun gıdada kullanımı yasak sadece hayvan yeminde kullanılabiliyor. Tabii bunun genler vasıtasıyla insanlara aktarıldığına dair açıklamalar bulunuyor.”

***

“Bu arada ek bilgi verelim. Ülkemizde GDO ile ilgili işlemler Biyogüvenlik Kanunu ve bu Kanun kapsamında oluşturulan Biyogüvenlik Kurulu’nun almış olduğu kararlar çerçevesinde yürütülüyor.”

***

Hayvan yeminde bulunan GDO aklınızı kurcalayabilir.

Gerek yok!

Bir ürüne dışardan bakarak GDO’lu olup olmadığını anlamamız da pek mümkün olmuyor.

Laboratuvar analizleri lazım.

Gıdanın molekülünde DNA, RNA veya proteininin tespit edilmesi gerekiyor.

Bu işlemleri her gün pazarda yapamayacağımıza göre, ne bulursak onu yiyeceğiz mecburen.

Sosyal medyada yayılan yapay yumurta videosundan sonra her şey mümkün zaten.

İyi ki “bize bir şey olmaz” cümlesi icat edilmiş yoksa halimiz nice olurdu…

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.