Türkiye’nin karakteristik özelliği sizce hangisi:
Tarım mı, sanayi mi?
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, 16 Mart 1923 tarihinde Adana Çiftçileri ile yaptığı konuşmasında:
“Çiftçi ve çoban bu millet için temel unsurdur. Gerçekte diğer unsurlar bu ana unsur için gerekli ve yararlıdır. Ancak hiçbir kuruntuya kapılmadan bilmeliyiz ki, o asli unsur olmazsa diğer unsurlarda yoktur. Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık!” demişti.
Çarpıcı, düşündürücü, ülke ekonomisinin tarihini sorgulamamızı sağlayan bu açıklamayı bize hatırlatan ise, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Dr. Fevzi Çakmak’tı.
Perşembe akşamı Bursa Akademik Odalar Birliği Oditoryum Salonu’nda ZMO Bursa Plaket Töreni ve ‘Kapıdaki Kıtlık’ belgeseli gösterimi yapıldı.
O gün katıldığım toplantılarda, farklı meslek kollarından işinin ehli kişilerle sohbet etmiş ve çoğunluktan şunu duymuştum:
“Bursa’nın daha çok sanayi bölgesine ihtiyacı var.”
Bu fikre ne kadar itiraz etsem de, yazı yazmak dışında elimde başka bir güç yok elbette.
Makul olan yatırımlara çoğunluk olumsuz tepki vermez zaten, değil mi?
Ancak verimli tarım arazilerine yıllardır dikilen çok katlı binaları, fabrikaları ‘kaçak ya da değil’ izliyoruz; bireysel olarak söylenirken, şehrin uzmanlarından da sesler yükseliyor.
Son 16 yılda tarım arazilerinin yüzde 11,4’ü tarım dışına çıkarılmış durumda.
Başkan Fevzi Çakmak, törende yaptığı konuşmada buna değindi ve şöyle devam etti:
“Ne yazık ki bu kadar verimli toprakları ve iklim koşullarına sahip bir şehirde bile tarım alanlarımızı koruyamamışız. Hiç olmazsa bundan sonra daha da geç olmadan tarım arazilerinin korunması için, etkin denetim ve koruma mekanizmaları oluşturulmalı, dirençli ve kararlı bir yönetim anlayışı benimsenmelidir.
Daha da vahim olan bir konu; Bursa gibi, toprağı ve suyu ile iklimi ile tarım potansiyeli bu kadar yüksek bir ilde 2022 yılı verilerine göre yaklaşık 94 bin 700 ha tarım arazisi, ‘Bursa’nın toplam tarım arazisinin yüzde 25’lik kısmı’ ekilmemekte, boş bırakılmaktadır…”
İmkân olsa da Başkan Çakmak’ın tüm konuşma metnini burada paylaşabilsem.
Ülkenin geleceğini şekillendirirken; sanayi odaklı düşüncenin hâkimiyeti, bizi gıda kıtlığına sürüklüyor.
Sonra da sanki ansızın, habersizce, sürpriz bir şekilde kıtlıkla karşı karşıya kalmışız gibi hayrete düşüyoruz.
İnsan; ne yapıyorsa, kendisine yapıyor sonra da dövünüyor.
***
Eğer sorun; sorunun nasıl çözüleceğinin bilinemiyor olmasıysa bu en kolayı:
Meslek odaları bunun için var ve Başkan Çakmak şöyle diyor:
“Tarımdan kopuşta en önemli etkenlerden biri de köylerde tarımla uğraşanların yaş ortalamasının 55 ve üzeri olması.
Gençlerin köyde kalmasını, gidenlerin de tekrar dönüşünü başlatmak için gençlere yönelik girdi ve sosyal güvence desteği verilirken köylerin büyük yerleşim yerlerine olan bağlantıları ile sosyal yaşam koşulları, eğitim ve sağlık imkânlarının iyileştirilmesi gerekiyor.”
Şu bir gerçek ki:
Gençlerin köylere gitme fikrini etrafta pazarlarken, hiç kimse kendisi gitmeyi planlamıyor.
Mesele artık bir şehirde yaşamak da değil, herkes büyük şehirlerde yaşamak istiyor; sosyal, ekonomik, kültürel olanakların hepsine sahip olmayı arzuluyor.
Köy demek; sadece gençler için değil, yetişkinler için de zorlu yaşam koşulları demek!
Bugün Bursa’nın merkezinde bile internet çekmezken, hayatını online devam ettiren yeni nesilden nasıl olur da bu talepte bulunulabilir?
O yüzden birilerinden bir şeyleri beklemeden önce şartlar iyileştirilmeli, içi boş söylemler tedavülden kaldırılmalı.
Başkan Çakmak’ın önerisine katılıyor ve gelecekte kıtlıkla boğuşmamak için bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini ben de vurguluyorum!
Buradaki ‘gelecek’ ifadesine aldanıp, ‘ben nasılsa kıtlık görmem’ demeyin.
Eli kulağında geliyor…