Hafta biterken önemli bir organizasyonu daha geride bıraktık.
BUSİAD; Bursa 12. Yenilikçilik ve Yaratıcılık Sempozyumu ve Yenileşim ödül törenini gerçekleştirdi. Farklı alanlardan sürdürülebilirlik hakkında konuşmak üzere önemli isimler konuktu. Türkiye Beyin Vakfı Kurucu Başkanı Prof. Dr. Türker Kılıç, Eczacıbaşı Holding İnovasyon ve Girişimcilik Koordinatörü Nejat Emre Eczacıbaşı, oyuncu Mert Fırat isimlerden öne çıkanlardı.
BUSİAD Başkanı Buğra Küçükkayalar yaptığı açılış konuşmasına, “sürdürülebilirliğin vazgeçilmez olacağını 44 yıl önce fark etmiştik” diyerek başladı. BUSİAD’ın gönüllü bir ön görü grubu olduğunu, durmadan iş ve fikir ürettiklerini, önümüzdeki günlerde Bursa vizyonu çalışmasını sunacakları bilgisini de ekledi. Tarım, turizm ve sanayi ile gelişen; üreten, bilinen ve yaşanabilen bir kent için çalışıldığını vurguladı. “Başka bir Bursa, başka bir Türkiye ve başka bir dünya yok” diyen Küçükkayalar konuşmasını çok beğendiğim sözle sonlandırdı: “Karbon ayak izinizi azaltırken, kadın ayak izimizi artıralım!”
Ardından sunum sırası oyuncu Mert Fırat’a geçti. Oyunculuğun dışında iyi niyet elçisi olmasının getirdiği bir duruşla sosyal girişimcilik ve inovasyondan, derin yoksulluk ağından, yeni nesil üniversitelerden, ihtiyaç haritasından bahsetti.
İyi ki bu sempozyuma katılma fırsatı bulabildim dememe vesile olan bir sunum Prof. Dr. Türker Kılıç’a aitti. Kılıç, 1960 yılında Albert Einstein, Bertrand Russell ve Robert Oppenheimer’ın dâhil olduğu bilim insanlarının öncülüğünde kurulan ve Birleşmiş Milletler himayesinde bulunan dünyanın en seçkin bilim akademisi olarak kabul edilen Dünya Sanat ve Bilim Akademisi’ne üye olarak seçilmiş. Bu akademinin 62 yıllık tarihinde Türkiye’den tüm bilim alanlarından seçilen 8. bilim insanı ve ilk beyin cerrahı olmuş. Bursalı olmasının verdiği ev sahibi hissiyle sunumunu yapan Profesör, “kentler çocuklarını hayata hazırlar, bu şehirde büyümüş olmak çok güzel” dedi. Kendisi, “Yeni Bilim: Bağlantısallık, Yeni Kültür: Yaşamdaşlık” kitabının da yazarı.
Kitap, Beyin nedir?den, Yaşam nedir?e bir bilim serüveni olarak tanımlanmış.
Gündelik işlerden, söylemlerden, dertlerden sıkılmışken çok başka bir pencere açıyor, bilimle; hayatımızda açılan boşlukları doldurabileceğimizi vaad ediyor. Bugün teknoloji ne kadar ilerlemiş olursa olsun hiçbir şekilde insan beynine erişilemiyor. Dünyanın en kapsamlı, en harika bilgisayarları birleştirilse bile insan beyin yapısına benzer sonuçlara ulaşılamıyor; düşünemiyor, şaşırtıcı kararlar veremiyor, fikir üretemiyor. O herkesin çok korktuğu yapay zekâ henüz bunları yapamıyor. Filmlerden hatırlayın, yaşamı ele geçiren robotlar birkaç insanın planıyla yok edilmiyor mu? Eninde sonunda insan aklı kazanıyor! Bunu incelemek, sırları çözmeye çalışmak şüphesiz merak, ciddi bir emek ve zekâ gerektiriyor. Hayatını buna adayan Türker Kılıç’tan birkaç ana cümle paylaşmak istiyorum sizlerle:
“İnsan olmasa da dünya var. Eski yaşantılar artık yıkıldı. Sistemler çöktü. Bilim dünyası bu yıkılan sistem yerine ne gelecek onu bulmaya çalışıyor. Bilmiyorsak bunu bilimsel yöntemle öğrenip modelini zihnimizde yaratabiliriz. Dışarda sihir aramanın mantığı yok çünkü bilim zaten sihirdir. Yapay zekâ ve nörobilim, tarihin sıçramasına neden oluyor ve bizler bu sıçramada var olan, tanıklık eden, içinde uyum sağlayıp buna göre hareket etmesi gereken nesiliz. Çelişkiler döneminden geçiyoruz. Doğru kabul edilen her şey gerçeklikle bağını kopartmış durumda. Eski yıkıldı ama yeni kurulamadı!”
Yaşamın yapı taşı artık atom değil, enformasyon. Bunu zaten biliyoruz, biliyoruz ama bunun için ne yapıyoruz?
Yeni çağda bağlantısallık var diyen Kılıç durumu şu şekilde açıklıyor; kendinize yatırım yapmak istiyorsanız bireysel gelişme yetmez, yanınızdakini de geliştirmeli, ona da öğretmelisiniz. Ve tabii ki “Yaşamdaşlık” olmazsa olmazlardan. Var olan kültürümüz zekâ ve çalışkanlığı kutsadı. Okullarda derslerden alınan notlar, sınavlarda başarılar kutsandı. Ama artık sırada iyilik ve yaratıcılık var. Bunlara sahip olmak, hepsini birden harmanlayabilmek yaşamdaş olmayı getirecek.
Peki, her uygarlık gibi bizim de sonumuz geldi diyen bilim insanları ne için mücadele veriyor?
Yapay zekâ basitten karmaşığa, nörobilim ise karmaşıktan basite ulaşmaya çalışıyor. İkisinin kesişmeyi başardığı noktada bizi neler bekliyor çok merak ediyorum!
Kılıç, evrende en verimli şey beyin diyerek sunumunu tamamlarken ben de bir şey ilave etmek istiyorum; 100 milyar nörondan oluşan bir beyne sahip olduğumuza göre onu kullanmaktan çekinmeyelim!