Biz unutunca, yok sayınca ortadan kalktığına inandığımız şeyler var.
Belki bazen bu tutum işe yarıyordur ama sinsi düşman ‘deprem’ için geçerli değil.
Sürekli konuyu gündemde tutmak için yoğun bir çaba harcandı.
Uzmanlar açıklamalarda bulundu, şehirlerde paneller düzenlendi, farkındalık için çaba harcanırken kentsel dönüşüm için de çalışmalar hızlandı.
Ama sonra yavaş yavaş gündem değişti, gerçeklerden uzaklaşıldı.
Peki, Kahramanmaraş depreminin üzerinden geçen beş ayda gerçekten etkili ne yapıldı?
İstediğimiz kadar çırpınalım beklenen felaket bizi yutmak üzere!
Buna dikkat çekmek için ‘Marmara Depremi’ne Gemlik’ten Bakış: Afet Zararlarını Azaltma Çalıştayı’ düzenlendi.
Organizasyona Gemlik Kaymakamı Hasan Göç, Bursa Mahalle Afet Gönüllüleri Derneği Başkanı Yusuf Yumru, Bursa TMMOB İKK Sekreteri Şirin Rodoplu Şimşek, Akut Eski Başkanı Nasuh Mahruki, Prof. Dr. Tarık Şengül ve Prof. Dr. Naci Görür konuşmacı olarak katıldı.
Gemlik halkının da yoğun ilgi gösterdiği oturumlarda bana göre ne söyleyeceği en çok merak edilen Prof. Dr. Naci Görür’dü.
Ekranlarda yılmadan halkı uyarma çabası, son dönemde tepkilere de neden olmuştu.
‘Bırak nasılsa öleceğiz, huzurla ölelim’ cümlesiyle, ismi çokça etiketlenmişti.
Gemlik deprem için en tehlikeli noktalardan biri. Onu kentte görmek haliyle endişelendirdi.
Bu tip etkinliklerde bana göre sonuç şu: ‘Hepimiz öleceğiz!’
Kentsel dönüşüm, fay hatlarından uzak bölgelere şehirlerin kurulması gerekliliği, yerel yönetimlerin vazifeleri ve hükümet politikaları konuşmacılar tarafından masaya yatırıldı.
Onları dinlerken aklımdan şu da geçmedi değil: Ya şimdi deprem olsa?’
Gemlik deniz kıyısından taşınmayı beklerken yıllar aktı gitti.
Üstelik yeni siteler de yapılmaya devam ediyor.
Suçlusu bir kamu kuruluşu ya da bir yönetici değil, bizleriz tabii ki.
Halk olarak bunun dönüşümünü talep etmeliyiz.
Ama yaptığımız karşılıklı olarak suçu kadere atmak.
Hâlbuki Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan’ın dediği gibi, “Tüm süreçlerde başarılı olabilmenin yegâne yolu ortak akıldır. Kapsayıcı ve katılımcı olmayan hiçbir süreçten başarı bekleyemeyiz!
***
En vurucu ifadelerden biri Bursa TMMOB İKK Sekreteri Şirin Rodoplu Şimşek’e aitti.
Verdiği bilgide, “Bursa’da yapı stokunun yüzde 65’i hiçbir proje sürecinden geçmemiş ve denetleme görmemiş. Gördüyse bile aslında bir takım müdahalelerle birlikte dirençli yapısını kaybetmiş durumda. Deprem bir savaş gibidir ve yıkıcı etkisi çok fazladır. Bu savaşı ve bu yıkıcı etkiyi görmeden bizim harekete geçmemiz gerekiyor. Ülkemizde çok kötü bir yapı üretim süreci var. İlgili yönetmeliklerimiz kâğıt üstünde her şey çok muntazam, en iyi depreme dayanıklı yönetmeliklerimiz ve teknik şartlarımız var ama biz bu süreci doğru yönetemiyoruz. Proje ve yapı üretim sürecinde eksiklerimiz var. Ülkemizde denetim ayağımız çok eksik” ifadelerini kullandı.
Bu yapılarda kimler oturuyor dersiniz?
Kendi evinizin bu kategoride olup olmadığını biliyor musunuz?
Sıvılaşan zemin üzerinde olduğu belirtilen Özlüce ne olacak?
Ayrıca Kahramanmaraş depremi örnek olarak gösterilen Bursa’nın durumunun daha da kötü olabileceğine değinildi.
Hatay ve diğer afet bölgesi illeri ile kıyaslanınca Bursa, işin rengi değişiyor.
İki taraftan sanayi ile çevrelenmiş ve ova kısmına gökdelenlerin yapıldığı şehrin uğrayacağı yıkım ekonomik, sosyal, kültürel, her türlü ülkeyi sarsacak cinsten. Sanayide yer alan kimyasalların büyük bir depremle havaya ve suya karışması bu felaketi daha da katlayacak.
Bu konuda da uyarılarını tekrarladı Başkan Şirin Rodoplu Şimşek:
“Bursa Hatay’dan beter olabilir!”
Anlaşılan neredeyse tüm şehri yıkıp yeni baştan yapmak gerekiyor.
Bu da ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Yerel yönetimlerin ve meslek odaları kentsel dönüşüm derken halk ekonomik sıkıntılar nedeniyle bundan kaçıyor.
Çünkü dönüşümün maliyeti vatandaşa da çıkıyor.
Evlerin yıkılıp yeniden yapılması sürecinde ciddi ödemeler söz konusu. Enflasyonla mücadele edilen bu günlerde bu epeyce büyük bir sıkıntı!
***
Deprem levha hareketleri ile oluşuyor ve Türkiye’de bunların etkisinde belirli sürelerle yıkıma uğruyor.
Bunlar hakkında bilgi veren Prof. Dr. Naci Görür ise, “Deprem 13,6 milyon sene de oluşmuş bir mekanizma. Bu topraklar da depremler devam ediyor ve edecek. Olmasın diyemeyiz, bu dünyanın yaşadığını gösterir. Bu topraklarda kalmaya niyetliysek ve ölmek istemiyorsak o zaman depreme dirençli yerleşim alanları yapacağız” ifadelerini kullandı ve sordu “Japonya, Meksika, İtalya ve daha sayabileceğim pek çok ülke depreme dirençli yerleşim alanları yapmış. Biz neden yapamıyoruz?”
Önce yapılması gerekenin tehlikenin nereden geleceğini tespit etmek olduğunu belirten ve bunun için de tek tek fayların yerini anlatan Görür, moral verici bir noktaya da değindi:
Sevindirici haber vereyim. Çalışmalar; Değirmendere fayının kırılıp 1999 depremini ürettikten sonra ana fayın stresini azalttığını gösteriyor. Depremin zamanını geciktirdi!
Tabii biz bu zamanı tükettik.
17 Ağustos’un üzerinden bizlere uzunca bir süre şans tanıdı doğa.
Görür sözlerini şu şekilde tamamladı:
“Çok ciddi bir bölgede yaşıyorsunuz. Bu depremler ne zaman bitecek demeyin bitmeyecek, bitmesi demek zaten dünyanın sonu demektir. Çünkü sadece canlı gök cisimleri deprem üretir. İnsanlar deprem bölgelerine bilinçsizce yerleşerek bilimin dışında akılsızca iş yapınca afete dönüşüyor. Deprem dirençli yerleşim yerlerini halk olarak talep edelim. Siz talep ederseniz yönetimler bunu ciddiye alabilir, hükümetler bunu ciddiye alabilir. Bunu yapmıyoruz!”
***
Yapmıyoruz!
Yapıyor gibi davranmak ise bizim işimiz.
Yeniden yıkılmadan önce ne kadar zamanımız kaldı belli değil.
Şansımız bol olsun…