Kalite nedir?
Ya da daha doğru bir soruyla:
Siz ‘kalite’yi nasıl tanımlarsınız?
Günlük hayatta çokça mal ve hizmet tüketiyoruz; çoğunlukla fiyatına bakıyor, ihtiyacımızı giderip-gideremeyeceğine odaklanıyoruz.
Kavram üzerine akademik çalışmalar bile var; ‘değer’ olarak nitelendirilmiş buna göre de teoriler ortaya atılmış, markalaşma da böylece başlamış.
‘Markalar pahalıdır çünkü kalitelidir’ diye bir mantıksal çıkarım paylaşsam
-eleştiriler olabilir ama- bana katılacağınızı düşünüyorum.
Son dönemde şirazemiz o kadar kaydı ki; bu ifade de çöp oldu.
İyi bildiğimiz firmalar artan maliyetler bahanesiyle üretim kalitesini düşürdü; bunu ucuz iş gücü, ucuz ham madde vb. ile yaptılar.
Ve bu aşırı tüketimi beraberinde getirdi.
Çabuk bozulan, işlevini yitirenlerin yerini yenisi alır oldu.
Zaten kapitalizm de bunu ister!
Kullan-at kültürü ne yazık ki işleri yapış şekillerimize de sirayet etti.
Çalışan,‘daha iyisini yapsam, ne kazanacağım ki? O yüzden benden bu kadar’ derken, işveren ise; ‘Niye daha çok ücret, sosyal hak vereyim? Eğer başarısız olursa, sırada daha çok işsiz var’ çıkarımında bulunur oldu.
Böylece kalitesizlik dört bir yanımızı kuşattı.
Bunu bir önceki nesille karşılaşınca çok net görüyorum ve bir ‘keşke’ düşüyor dilimden:
Keşke basının basın, gazeteciliğin saygın olduğu; mesleği icra edenlerin de kaliteleri sayesinde zirveye tırmandığı dönemi kaçırmasaydık…
***
Perşembe akşamı Podyum Davet’te, RUMELİSİAD ve BUSADER Federasyonu iş birliği ile ‘Geleceğe Ne Bırakıyoruz?’ başlığı altında iklim üzerine söyleşi düzenlendi.
Konuklar; Kentsel Dönüşüm ve Şehircilik Vakfı Başkanı Dr. Haldun Ersen ve Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi İklim-Sağlık Uzmanı Prof. Dr. Didem Evci’ydi.
Elbette çok önemli konulara; bizi bekleyen geleceğe ışık tutup, özelden genele nelere dikkat edilebileceğine, dünyayı az da olsa kurtarma ihtimalimize değindiler.
Ama açıkçası beni programa çeken ne geleceğe karşı duyduğum merak ne de iklim değişikliğiydi.
Beni çeken Moderatör olarak katılım sağlayan Gülgün Feyman’dı.
***
Spiker olarak tanıdığımız Feyman hakkında araştırma yaptığımda şu bilgiler karşıma çıktı:
‘İlk kez Erzurum Radyo ve Televizyonu'nda göreve başlamıştır.
Oradan Ankara Radyosu'na tayin olmuştur.
Bir Türk Müziği programı olan Hoş Sada isimli programın sunuculuğunu üstlenmiştir. Ümit Aktan ile ‘İyi Haftalar Türkiye’ isimli sabah programını 4 sene sunmuştur. Daha sonra haber merkezinde görev almaya başlamıştır.
Uzun yıllar TRT'de haber spikerliği yapan Feyman, 1990 yılında özel televizyon kanallarının kurulmasıyla birlikte Star TV, Show TV, BRT gibikanallarda da spikerlik yapmıştır.’
***
Küçükken, haber saati geldiğinde ekranda Gülgün Feyman’ı izlediğimi hatırlıyorum.
Hatta şok bir haberi; kaza, siyasi bir son dakika gelişmesi vb. anons ederken ki ses tonu kulağımda.
Sade ve zarif bir görüntü, duru ve pürüzsüz bir diksiyon.
Haliyle Feyman, bu yetkinliğiyle Beykent Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu'nda bir dönem diksiyon dersleri vermiştir.
6 Temmuz 2021 tarihinde sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda; “Soruyorsunuz ‘neredesin?’ diye. Yayıncılığın son dönemde geldiği durum nedeniyle, ilkelerim, duruşum, aylar önce aldığım kişisel kararım, anlayışım nedeniyle fiili olarak hiçbir TV kanalında çalışmıyorum. Yoruma gerek yok. Kişisel kararım” ifadelerini kullanmış ve dibe doğru çekilen basın sektöründen ayrılmıştır.
***
O yaşlarda hayalim gazeteci olmak değildi ancak spikerlere özenirdim.
İşlerine ciddiyetle yaklaşan her kanalın markalaşmış bir ismi vardı.
Ne dedikleri önemliydi.
O günlerden bugüne geldik ve kendisiyle fotoğraf çektirmek istedim.
Günümüzde; bırakın ulusal medyayı yerel de bile -belki ‘bile’den alınanlar da olur.-sunuculuk yapanların pek yanına yaklaşılmaz, burunlarından kıl aldırmazlar.
Tereddüt ederek yanına gittim ve Feyman:
“Genç bir meslektaşım yanıma gelmiş, çok mutlu oldum” diyerek yaklaştı bana.
O halde kaliteli insan tanımımı yapma vakti geldi:
“Egodan arınmış, zarif ve içten!”
Tabii ki benim övgüme ihtiyacı yok Feyman’ın.
Tanışmış olmanın mutluluğunu paylaşmak derdindeyim sadece.
***
Programı takip etmek üzere salonda bulunan genç meslektaşlarımın ne yazık ki çoğu ‘Gülgün Feyman’ adını ilk kez duyuyordu.
Geçen zamanda çok şey kaybettik; bir nesil ‘işini iyi yapanların’ devrini kaçırdı…
1 Mayıs İşçi Bayramı’na az bir süre kaldı. Gün yaklaşırken, Bursa’da ‘Emek ve Endüstri Tarihi Uluslararası Sempozyumu’ da başladı. Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Tarih Vakfı iş birliğiyle düzenlenen sempozyum için Merinos’a koştum. Köle emeğinden, ücretli işgücüne geçişe kadar geniş yelpazede eme
Bir zamanların gözde semti Kükürtlü’de şu anda hiçbir şey yok. ‘Abartıyorsun’ derseniz, gelip dolaşın. Belki çok eski zamanlarına tanıklık etmedim ama 2013 yılında İngilizce kursu için bu caddeye geliyordum. Caddede butikler, kafeler vardı; aklımız hep ders çalışmak yerine gezmede kalırdı. Harek
Her sene gelenekselleşen içeriklerimden biri olan alerji ile başlıyorum güne. Daha önce ‘Çeken bilir!’ demiş ve; ‘Çoğunluğun gelsin diye sevinçle beklediği mevsim, bazılarımıza kâbusu yaşatıyor. İlkbahar! Nasıl bir çileye dönüştüğünü çeken biliyor. Uçuşan minik polenler, çiçek açan ağaçlar, yem
Yaşım kaç olursa olsun, takvimler 23 Nisan’ı gösterince ruhum hep çocuk. Hep aynı neşe, coşku… Bazı anlarda mutlu olmamızın temelinde geçmiş anılarımız olduğunu okumuştum. Onlardan biri 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı! Okul sıralarında heyecanla beklediğimiz, rengârenk kıyafetlerle gö
Her meslekte ‘güven’ kavramı elbette önemlidir. Doktorlara, yöneticilere, yeri gelince marketteki görevliye güvenmek isteriz. Sistem bunun üzerine inşa edilir ve karşılıklı beklenti bu doğrultudadır. Ancak son zamanlarda üzerinde durduğumuz ‘ahlaksızlık’ toplumdaki güven algısını da sarsalı çok o
40 dakikaya yakın otobüs bekledim… Yanlış anlaşılmasın bu süre boyunca hiç araç gelmemiş değil elbette. 3 otobüs yanaştı durağa; şoför arka kapıyı açarak seslendi: “Yer bulabiliyorsanız buyurun…” Kapının aralanmasıyla az da olsa hava almayı başaran yolcuları görünce tabii ki sonraki aracı
Geriye dönüp bakınca yaşadığımız günleri nasıl anlamsızca harcadığımızı fark edeceğiz. Ama iş işten geçmiş olacak. Gençleri, umutları, bilimi kaybediyoruz. Birileri bir yerlerde tarihin akışını değiştirebilecek keşiflerle meşgulken biz hâlâ siyasi egoyla baş etmeye çalışıyoruz. Türkiye’nin kader
Hafta çok hareketli geçince katıldığım bazı programların yazısı da günler sonraya sarktı. Neyse ki hiçbiri eskiyen konular değil. Bunlardan biri de İznik. Bursa’nın her noktasında tarih var ama ‘Tarihin ev sahibi; İznik!’ Tarihçiler ve yerel yönetimler önemini vurgulamaya çalışıyorlar ancak henü
Ülkemizdeki siyasi tıkanıklık toplumu zorluyor. Çünkü bu durum peşinden ekonomiyi de sürüklüyor. Çevremden en sık duyduğum: “Çok bunaldık, bıktık!” Seçim olsa bir dert, olmasa ayrı bir dert. Ülkeyi yönetmeye talip kişiler de ne hikmetse hep aynı. Lider yetiştiremiyoruz, alternatif üretemiyoruz
Bugün tarımı konuşacağız. Aslında yaşadığımız iklim krizi nedeniyle her gün önceliğimiz olması gereken tarım maalesef pek ilgi görmüyor. Ne zaman revaçta olacak söyleyeyim: Aç kalınca, yapay gıda yemeye başlayınca! Hâlâ bir şansımız var diye düşünüyor ve bu nedenle çabalıyoruz. Alanın uzmanları