Bursa Cumhuriyet Lisesi'nde ortaokula gittiğim dönemdi. Okul müdürümüz Gürcan Erol'un pazartesi sabahları yaptığı konuşmada sıkça dile getirdiği bir konu vardı, izzeti nefis… İnsanda önce bu olmalı derdi ve uzun uzun anlatırdı. "İnsan kendi onurunu ve şerefini korumalı, bireyin kendine saygısı olmalı, buna sahip olmazsak toplumda bir yere gelemeyiz. Herkes önce izzetinefis sahibi olmalı ki çevremizde bize saygı duysun" derdi.
O yıllarda belki bunun çok farkında değildik ama zaman geçtikçe, bunun hakikaten her insanda bulunması gerektiğini daha iyi anladık. Paranın birçok şeye hükmettiği, haramla helalin birbirine karıştığı, makam ve mevki için insanların birbirini ezdiği, elde edileni kaybetmemek için çeşit çeşit bahanelerin üretildiği, hatta göz göre göre yüzsüzlük yapıldığı bir devirdeyiz.
Daha çok para kazanmak için müteahhitlerin malzemeden çaldığı, zengin olmak için sahte kanser ilaçlarının satıldığı, ihalelere fesat karıştırarak halkın parasının çalındığı, 8 yaşında bir kız çocuğunun katledildiği fakat yakınları tarafından katilin korunduğu bir dönemdeyiz. Halbuki çocukluğumuzda duyduğumuz en büyük hilekarlık, mahalle sütçüsünün, süte su kattığı dedikodusuydu.
İzzeti nefis, şeref, erdem, gurur, saygınlık ve başkalarının da kendine saygı duymasını sağlamak toplumda en az bulunan özellikler haline geldi. Ve bunları toplumu yönetenlerde özellikle seçtiğimiz, vekil kıldığımız insanlarda daha çok arar hale geldik. Geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihi bir ayıbı yaşadı. Milletvekilleri yumruklarla birbirine girdi. Oy vererek Meclis’e gönderdiğimiz vekillerin konu her ne olursa olsun birbirlerine daha saygılı davranmaları, bırakın yumruk yumruğa girmeyi argo kelime bile kullanmamalarını beklerdik.
Yaşadıklarımız gösteriyor ki toplumsal yozlaşma artarak devam ediyor. Tanısın tanımasın, yolda denk gelen insanların birbirine selam verip hal hatır sorduğu, dürüstlüğün ve efendiliğin en çok prim yaptığı, birini anlatırken "çok dürüst ve efendi insan" şeklinde başlanan cümleler mazi oldu. Artık insanlar birini tarif ederken "altındaki arabanın markası bu, villada oturuyor, şu veya bu makamda mevkide" ifadelerini kullanır hale geldi.
Ve farkında mısınız bilmiyorum. Dürüstlükten, doğru insan olmaktan bahsederken ülke dışından örnekleri daha çok vermeye başladık. Almanlar yaptığı işin hakkını veriyor, hile yapmıyor. Japon politikacılar ne kadar dürüst, hata yapınca istifa ediyor. Avrupa ülkelerinde ihaleler çok şeffaf yapılıyor, herkes neyin ne olduğunu görebiliyor… Olması gerekenin bizde olmadığını tarif eder olduk. Ama biraz da iyi tarafından bakmak lazım.
Geçtiğimiz günlerde iki farklı siyasi partiden birer milletvekilinin istifalarına şahit olduk. CHP milletvekili Ediz Ün, kendisine ait araçta çok sayıda gümrük kaçağı elektronik sigara aparatı ele geçirilince partisinden istifa etti. Ardından da AK Partili vekil Ahmet Zenbilci'nin istifa haberini duyduk. Sebep oğlunun yaptığı illegal işlerden dolayı tutuklanmasıydı. Bu iki vekili tebrik etmek lazım. Bizzat kendilerinin yapmadıkları kanun dışı olaylar sebebiyle istifalarını verdiler. Maksat soruşturmaların etkin bir şekilde yürütülebilmesini sağlamak, yaptıkları görevin adalete gölge etmesini engellemek.
Bu tür istifaların örneklerini Türkiye dışında görmeye alışkınız. Geçmişte Yunanistan'da seçim kaybeden ana muhalefet lideri Alexis Çipras'ın, Güney Kore'de iktidardaki başbakan Han Duk'un seçim hezimeti sonrası, alışveriş merkezinde çatının çökmesi ile 54 kişi hayatını kaybedince Letonya başbakanı Valdis Dombrovskis'in benim de ihmalim var diyerek, bir iş adamından değerli bir saat hediye aldığı ortaya çıkınca istifa eden İtalya ulaştırma bakanı Maurizo Lupi...
Mevki, makam, mertebe ne olursa olsun tabir caizse koltuğa yapışmamak ilk şart olmalı. Özellikle de bizi temsil eden politikacıların izzetinefis sahibi olarak istifa etmeyi de bilmeleri hem politikacıların onurunu hem de halkın onlara olan güvenini yükseltecektir.
SAĞLICAKLA KALIN…