Önceki gün İstanbul'da saat 12:49'da meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki deprem, şehrin ve çevre illerin bir kez daha deprem gerçeğiyle yüzleşmesine neden oldu. Marmara Denizi'nde, Silivri açıklarında 13.1 km derinlikte gerçekleşen bu sarsıntı, 13 saniye sürdü ve İstanbul'un yanı sıra Tekirdağ, Yalova, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Düzce, Sakarya, Kocaeli, Kırklareli, Eskişehir ve Bilecik'te de hissedildi
İstanbul Silivri açıklarında meydana gelen bu deprem, yalnızca Marmara’nın merkezini değil, Bursa’yı da ciddi şekilde sarstı. Sarsıntı, şehir genelinde özellikle yüksek katlı binalarda net şekilde hissedildi, vatandaşlar panik halinde sokaklara döküldü.
Depremin ardından, ilgili bakanlarımız da her zaman ki gibi kameralar önünde geçerek açıklamalarda bulundu.
Yapılan açıklamalarda İstanbul'da 236 kişinin yaralandığı ifade edildi. Çoğu panik nedeniyle yüksekten atlama veya düşme sonucu oluşan yaralanmalar olduğu belirtildi. Sonrasında, birçok vatandaş, artçı sarsıntılar nedeniyle geceyi açık alanlarda geçirdi. Bu olay, İstanbul'un deprem riskine karşı ne kadar hazırlıksız olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Bu son sarsıntı, yıllardır kulak arkası edilen bir gerçeği tekrar önümüze koydu.
Ve her taraftan açıklamalar peş peşe gelmeye başladı. Ancak biz bu açıklamalara hiç mi hiç yabancı değiliz.
Yabancı olduğumuz tek şey deprem gerçeğine uygun çalışamamak.
Tüm ülkede durum bu maalesef.
Deprem kuşağında olan Bursa’da durum nedir?
Bursa, aktif fay hatlarının gölgesinde yaşıyor.
Bursa, kuzeyinde uzanan Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF)'nın yanı sıra, il merkezine çok daha yakın geçen Gemlik Fayı gibi tehlikeli segmentlerle çevrili. Jeologlar yıllardır özellikle Gemlik Körfezi ve Mudanya bölgesi için uyarılarda bulunuyor.
İstanbul depremi ile birlikte bu bölgelerde meydana gelen mikrosismik hareketlenmeler, Bursa’nın da büyük bir depreme bir "öteleme" uzaklıkta olduğunu gösteriyor.
RİSKLİ YAPI STOĞU
Bursa’da özellikle 1950-2000 yılları arasında inşa edilen çok sayıda yapı bugün “riskli” kategoride yer alıyor. Kestel, Yıldırım, Osmangazi ve Gürsu ilçeleri başta olmak üzere yüksek yoğunluklu ve düzensiz yapılaşmanın hâkim olduğu bölgelerde ciddi bir yenileme ihtiyacı var.
Ne yazık ki “kentsel dönüşüm” adı altında yapılan çalışmaların büyük kısmı, sadece ekonomik getiriye odaklanıyor. Sosyal alan, ulaşım planlaması ve afet senaryoları ise ikinci planda kalıyor. Oysa dönüşüm, yalnızca bina yıkıp yapmakla değil, afete dirençli kent modeliyle mümkün olduğunu hepimiz biliyoruz.
ACİL MÜDAHALE PLANLARI RAFLARDA TOZLANIYOR MU?
Bursa Büyükşehir Belediyesi ve AFAD’ın olası bir deprem senaryosu için hazırladığı planlar teoride mevcut. Ancak bunların uygulanabilirliği, sahadaki organizasyonel yeterlilik ve halkın bilinç seviyesi hâlâ tartışmalı.
İstanbul’daki 6.2 büyüklüğündeki deprem sonrası Bursa’daki bazı kamu binalarının tahliye edilmesi, özellikle eğitim kurumları ve AVM’lerde güvenlik prosedürlerinin zayıflığını da gözler önüne seriyor.
Bugün Bursa’da birçok okulda deprem tatbikatı yapılmakta. Fakat mesele, çocukları sıranın altına sokmaktan çok daha öte. Halkın büyük çoğunluğu acil durum çantası nedir, toplanma alanı nerede, hangi yapılar risklidir sorularına hâlâ yanıt veremiyor.
Belediyeler, muhtarlıklar ve STK’lar birlikte hareket ederek mahalle bazlı risk eğitimleri, bina dayanıklılık testleri ve toplanma alanlarının görünürlüğü gibi somut adımlar atmak zorunda. Aksi halde deprem geldiğinde halk “ne yapacağını” değil, “kime kızacağını” arıyor olacak.
Her zaman haykırdığımız gibi…
Tekrar dile getiriyoruz!
Sarsıntı bitince gündem de bitmesin…
İstanbul'daki son deprem Bursa gibi kırılgan şehirleri de uyardı. Depremin büyüklüğü değil, bizim hazırlığımız belirleyecek ne kadar yara alacağımızı.
Artık bu şehri yalnızca tarihiyle değil, geleceğiyle de koruma zamanı…
Çünkü deprem, biz hazırlıklıysak bir doğa olayıdır. Hazırlıksızsak, kader değildir. İhmaldir.