Milyonların beklediği kritik tarih belli oldu! Temmuz'da bitecek...
Milyonların beklediği kritik tarih belli oldu! Temmuz'da bitecek...
Geride kalan 24 saatte 203 bin 73 Kovid-19 testi yapıldı, 11 bin 394 kişinin testi pozitif çıktı. Ağır hasta sayısı 2 bin 670 oldu, 242 kişi yaşamını yitirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Pazartesi gününden itibaren kontrollü normalleşme takvimimizi uygulamaya başlıyoruz. Bu konudaki detayları kabine toplantımızın ardından milletimizle paylaşacağız" sözlerinin ardından milyonlarca kişinin beklediği kritik tarih de belli oldu.
Haber Giriş Tarihi: 15.05.2021 07:52
Haber Güncellenme Tarihi: 15.05.2021 07:52
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
Türkiye'de uygulanan birinci ve ikinci doz toplam koronavirüs aşısı miktarı 25 milyon 646 bin 115'e ulaştı. Sinovac'ta 2. parti aşılar yolda. BioNTech aşısı ise Haziran'da 22, Temmuz'da 30 milyon doz gönderilecek. Aşılama yurt genelinde devam ederken, salgında önemli bir dönüm noktası olacak kritik tarih de belli oldu.
Tam kapanmanın ardından yurtdışından gelecek aşı sevkiyatıyla birlikte Türkiye'nin dört bir yanında aşılama işlemleri hızlanacak. Türkiye'ye haziran ayında 22 milyon, temmuz ayında ise 30 milyon doz BioNTech aşısı gelecek.
Çin'li Sinovac firması ise gelecek hafta 2. parti aşıları Türkiye'ye gönderecek. Temmuz ayında 20 yaş üstü herkes aşılanmış olacak. 2. doz aşılamayla da nüfusun yüzde 70'inden fazlası aşılanarak eylül ayından sonra kitle bağışıklığına geçilecek.
İKİ AYDA 52 MİLYON BIONTECH
Sabah gazetesinden Burak Çelik'in haberine göre, Sağlık Bakanlığı'nın Pfizer/ BioNTech ile yaptığı görüşmelerin ardından iki ay içinde gelecek Biontech aşılarının miktarı da belli oldu. Türkiye'ye haziranda 22, temmuz ayında ise 30 milyon doz BioNTech aşısı ulaşacak.
Böylece iki ay içinde 52 milyon doz BioNTech aşısı yurda gelmiş olacak ve 26 milyon vatandaş 2 doz BioNTech aşılarını 6-8 hafta arayla olabilecek. Çinli Sinovac firmasının aşı sevkiyatı ise kademeli olarak artacak. Bu hafta 1.3 milyon doz aşının Türkiye'ye sevkiyatını yapan Sinovac, 2. parti aşıları da gelecek hafta gönderecek.
Çin'in şu ana kadar en çok aşıyı Türkiye'ye verdiğini belirten Çin Ankara Büyükelçiliği Elçi Müsteşarı Cheng, "Geçen sene aralık ayından bu yana Çin aşısı Türkiye'ye gelmeye başlamıştı. Bugüne kadar Türkiye'ye 27 milyon doz Sinovac aşısı gelmiştir.
Bu rakam şu anda Çin'in yabancı ülkelere verdiği en yüksek miktar. Çin şu ana kadar en çok Türkiye'ye aşı vermiştir" ifadelerini kullandı. Sputnik V aşısının ilk sevkiyatı ise 2 hafta içinde gerçekleşecek. Aralık ayına kadar da Rusya'dan kademeli olarak 50 milyon doz aşı gelecek.
EYLÜL'DE KİTLE BAĞIŞIKLIĞI
Ayrıca Sputnik V aşısının üretimi Türkiye'de de yapılacak. Yüzde 90'ın üzerinde etkinliği olduğu belirlenen aşının yüksek hacimli üretimine yaz ortasında geçilecek.
BioNTech, Sinovac ve Sputnik V aşıları haziran-temmuz aylarında Türkiye'nin dört bir yanındaki hastaneler ve aile sağlığı merkezlerinde uygulanacak. Temmuz ayı itibarıyla Türkiye'de 20 yaş üstü herkes aşılanmış olacak.
Sinovac aşılarının 2. doz uygulaması 28 gün sonra, BioNTech aşılarının 2. doz uygulamaları ise ilk dozdan sonraki 6-8 hafta arasında yapılacak.
Haziran-eylül ayları arasında nüfusun yüzde 70'inden fazlası koronavirüse karşı aşılandığı için de eylül ayından itibaren kitle bağışıklığı aşamasına geçilmesi bekleniyor.
'YENİ VARYANT ZENGİN ÜLKELERE YAYILIR'
Ege Üniversitesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zafer Kurugöl, İsrail, İngiltere gibi ülkelerde çok yüksek aşılama oranlarına ulaşılmış olmasına rağmen başta Afrika'da olmak üzere az gelişmiş ve düşük gelire sahip ülkelerde aşılama oranının düşük olmasının tüm dünya için tehdit olduğunu söyledi.
Aykut Yılmaz'ın haberine göre, "Fakir ülkelerde çıkacak yeni bir varyant, hastalığı kontrol ettiğini zanneden zengin ülkelere de yayılacaktır" diyen Kurugöl, üstelik bu yeni varyantın şu ana kadar üretilmiş tüm aşılara dirençli olabileceğine işaret etti. Kurugöl, "Artık aşılar tüm insanlığın hizmetine sunulmalı" dedi.
Afrika'da iki doz aşılama oranın yüzde 0.4 olduğu bilgisini veren Kurugöl, dünyadaki Kovid-19 aşılarının ancak yüzde birinin Afrika'da yapılabildiğini söyledi. Kurugöl, şunları dedi: "Bu durum devam ederse salgının kontrol altına alınması imkânı yok. Çünkü batılı ülkelerde aşılamayla kontrol sağlansa bile gelişmekte olan ülkelerde düşük aşılamadan dolayı vakalar artarsa Afrika kökenli yeni bir varyant oluşabilir.
Bu varyantın şu andaki tüm aşılara dirençli olması gibi çok önemli bir risk olabilir. Yani bu durum tüm dünyayı tehdit edebilir. Tüm dünyada aşılamaya önem verilmesi aşı üretiminin artması lazım. Aşı üretiminin artmasının yolu da patent sorunun çözülmesinden geçiyor."
KRİTİK GÜN PAZARTESİ
Öte yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Tam kapanma ve kademeli normalleşme konusunda son bilgileri veren Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerinin satır başları şu şekilde:
"Vaka, ağır hasta ve vefat sayılarındaki belirgin düşüşle gördük, görüyoruz. Pazartesi gününden itibaren kontrollü normalleşme takvimimizi uygulamaya başlıyoruz. Bu konudaki detayları kabine toplantımızın ardından milletimizle paylaşacağız. Niyetimiz mayıs ayı sonuna kadar ihtiyatlı hareket etmeyi sürdürmektir. Haziran ayı itibariyle tedbirleri önemli ölçüde gevşetmeyi planlıyoruz. Milletimin şundan emin olmasını istiyorum."
"Salgının ülkemize sirayet ettiği günden beri aldığımız tedbirlerin, kısıtlamaların tek amacı 84 milyon vatandaşımızın her birinin sağlığını, hayatını, geleceğini korumaktır. Mecbur olmadığımız hiçbir tedbire başvurmadık, başvurmayacağız. Amacımız dünyanın tamamıyla birlikte yaşadığımız bu sıkıntılı sürecin en az hasarla atlatılabilmesini sağlamaktır. Üretim tarafında bunu başardığımızı memnuniyetle görüyoruz."
"Hiçbir vatandaşımızın kendini sahipsiz hissetmemesi için devletimizin tüm imkanlarını seferber ederek sosyal destekleri ciddi oranda artırdık. Salgın döneminde vatandaşlarına ve etkin sosyal destek sağlayan ülkeler arasında yer alıyoruz. Pek çok gösterge ülkemizi aydınlık yarınların beklediğine işaret ediyor. Birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sahip çıktığımız sürece bizi bekleyen güzel günlere ulaşmamıza hiç kimse mani olamayacaktır."
OKULLAR BU YILI UZAKTAN TAMAMLAYACAK
Bu arada Türkiye'nin 17 Mayıs sonrası normalleşme planına göre okullar bu yılı uzaktan eğitim ile tamamlayacak, kafeler ve restoranlar saat ve müşteri kotası ile açılacak. Turizm ile ilgili hazırlıklar da tüm hızı ile devam ediyor. Oteller çok sıkı önlemler alacak. Turizm Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve gizli denetçiler ile üç taraflı bir denetim yapılacak.
ANADOLU'YA GİDENLERİN DÖNÜŞLERİ İÇİN ÖNLEM
Tam kapanma öncesi büyükşehirlerden Anadolu'ya gidenlerin geri dönüşleri de endişe yaratıyor. Tam kapanma kararının bitmesiyle tekrar büyükşehirlere dönecek kişiler için önlem alınması gerektiği belirtiliyor. Normalleşme kapsamında ilk olarak berber, terzi, kuaför gibi küçük işletmelerin açılabileceği konuşuluyor. Restoran ve kafelerin de dış alanlarını kullanarak saat ve müşteri kotasıyla açılabileceği konuşuluyor.
DÜĞÜN, NİŞAN, TAZİYE, ASKER UĞURLAMA...
Kademeli açılma süreci içerisinde düğün, nişan, taziye, asker uğurlama gibi organizasyonlara vaka sayılarının daha da düşmesinden sonra izin verilmesi bekleniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yakın çevremiz başta olmak üzere dünyanın tamamını etkileyen bu tehditle mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz" diyerek "İnşallah salgını kontrol altına almış olarak bayram sonrasında kontrollü bir şekilde normalleşme adımlarını atıyoruz" ifadelerini kullanmıştı.
17 MAYIS SABAHINI HEP BİRLİKTE BİR GÖRELİM
'Tam kapanma sonrası normalleşme nasıl olacak?' sorusunu yanıtlayan Bakan Soylu, "17 Mayıs 05.00'e kadar bu tedbirlerimiz geçerli. Merak etmeyin, 17 Mayıs 05.00'ten sonra Bilim Kurulu var, Sağlık Bakanlığımız var, ardından kabinemiz var. Daha sonra ne olacağını vatandaşımızla paylaşırız. 17 Mayıs sabahını hep birlikte bir görelim inşallah" demişti.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabından Ramazan Bayramı'na ilişkin mesaj paylaşmış vemesajında "Büyük bölümünü evlerimizde geçirdiğimiz bir ayın sonunda kısıtlamaların kademeli olarak kalkacağı günlere ulaşıyoruz. Doyasıya kucaklaşacağımız bayramların hasretiyle Bayramınızı tebrik ediyorum" ifadelerini kullanmıştı.
PANDEMİ SONRASI NELER OLACAK?
Öte yandan Tam kapanma tedbirleri devam ederken Psikiyatrist-Psikoterapist Dr. Agah Aydın, pandemi sonrası dünyanın toparlanma sürecini dünya savaşları sonrası döneme benzetti. Dr. Aydın'ın dikkat çeken tespitleri şöyle...
Bayramlar sizin için neyi ifade ediyor?
Çocukluk yıllarımda yani 70'li yılların sonu, 80'lerin başında bayramlar önemliydi. Şimdi düşündüğümde bu kadar önemli olmasının nedeni aslında büyüklerin bizim sevincimize seviniyor olmasıydı. Büyüklerimizin mutluluğu bizim mutluluğumuz olurdu.
'Nerede o eski bayramlar' diyenlerden misiniz?
Erişkin olunca yaşıtlarım geçmiş bayramları yüceltmeye başladı. Geçmiş bayramları erişkin kafasıyla yeniden gözden geçirdiğimde bayramların çocukların insan yerine konduğu zamanlar olduğunu görüyorum. Erişkinler bayramlarda çocukları insan yerine koymanın göstergesi olarak onlara hediyeler alırdı. Aslında bu yönüyle 'Nerede o eski bayramlar' denen nesneye dayalı bir ilişkiydi.
Geçmiş bayramların güzelliği çocukların değil erişkinlerin mutluluğuydu. Büyüklerin az sevilmiş çocukluklarının o kadar çok sevilmeye ihtiyaçları vardı ki şimdi geriye dönüp baktığımda aslında bir önceki kuşağı mutlu etmek için kendimizi kurgulamışız. Geçmiş bayramları yüceltmekten ziyade erişkinlerin 'Neden çocuklar mutlu oluyordu?' diye kendilerini sorgulamaları gerekir.
'Biz büyüdük ve kirlendi dünya' diyebilir miyiz?
Tersini düşünüyorum. Büyüyünce dünyanın kirli olduğunu anladık. Dünya geçmişte daha kirliydi. Şu an temizleniyor ve yaşadığım çağdan çok mutluyum. Yaşadığım çağda efkarlandığım anlarda 'Keşke ben de genç olsaydım' diye hayıflanıyorum. Delikanlı çağlarımızda insanın hayatın ne olduğu hakkında en ufak bir bilgimiz yoktu.
Körü körüne bazı fikirlere saplanmış insanların dünyayı ve ülkeyi mahvettikleri bir ortamda yaşıyorduk. Çocukluğumuzu gençliğimizi, 2 Dünya Savaşı'nı yaşamış, yaratmış kuşakların, kendisiyle övündüğü bir ortamda geçirdik. Kadına, çocuğa şiddetin ne olduğunu bile bilmiyorduk.
O kuşağın ne kadar günah işlediğini ne hatalar yaptığını, dünyayı mahvettiklerini, ağaçları kesip, yeryüzünü kirletmiş olduklarını büyüyünce anladım. Şiddetin olduğu bir kuşaktan bahsediyoruz. O kuşağın bugünkü gençleri suçlaması, dramatik olduğu kadar, ayıp.
Bugünün gençleri de tek tipleşen duruma evrilmedi mi?
Bir önceki kuşağın bugünün gençleri eleştirmeye hakkı yok. Bugünkü gençler çok daha duyarlılar. Bir önceki kuşak, sağcılar, solcular; Amerikancılar, Rusçular gibi ikili bir düzen üzerinden düşünen bireylerin toplamıydı.
Bugünkü gençler doğaya, cinsel kimliğe, insana, hayvanlara çok daha duyarlı. Bir önceki kuşak bugünkü gençlerinin eline su bile dökemez. Genellikle rezil bir fikre saplananlar, o fikirde olmayanları 'Cahil, aptal, apolitik' şeklinde yaftalar...
Tüketime odaklı daha bireyci veya bencil bir kuşak ortaya çıkmadı mı?
Bu saydıklarınız da önceki kuşağın günahıdır. Onlara bıraktığımız dünyada gençlerin ne suçu olabilir ki? '6.Filo defol' diyen veya Amerikalılar, Ruslar, Hristiyanlık, Müslümanlık söylemleri üzerinden dünyayı kavramsallaştıran erişkinler şimdinin akademisyenleri, iş insanları, kanaat önderleri olarak sahnedeler.
Bir önceki kuşak bugünkü gençleri Z kuşağı olarak kategorize ediyor. Oysa ki Z kuşağı bugünün sömürülen grubu. 'Şımarık, apolitik, duyarsız' diye sınıflandırılan gençler, kendilerine vadettiği hiçbir şeyi bulamamış insanlar. Üniversiteyi bitirmiş, yüksek lisans yapmış asgari ücretle bile iş bulamayan gençlere, ilkokulu bitirip banka müdürü, polis şefi olanlar laf atıyor.
Bugünkü gençler verdiklerinin onda birini bile geri almış değiller. Bir önceki kuşak dünyayı sömürdü, yerle bir etti. O kadar çok sömürdüler ki, bugünkü gençler, bir önceki kuşağın yaptıkları yüzünden iş bulamaz haldeler. Yaş ve kuşak üzerinden değil, sınıfsal bir yapılanmadan bahsedebiliriz. Bir önceki kuşak gençleri Z kuşağı diyerek köşeye sıkıştırarak sömürmek istiyor.
Z kuşağının hiç mi hatalı düşünce veya davranışı yok?
Bugünün gençleri, bir önceki kuşağın hegemonyasından kurtulacak bir dil geliştirdiklerinde ızdıraptan kurtulacaklar. Bu gençlere 'İşsizler' yerine, 'Z Kuşağı' demek sömürünün sinsi bir yol izlediğini gösterir. Bu tanımlamalar bir önceki kuşağın utanmazlığıdır. Bir önceki kuşak kendi günahlarını yansıtıyor.
Kendi hatalarını karşısındaki gençlere yüklemeye çalışıyor. Bugünkü gençlerin kesinlikle önceki kuşağın daha ilerisinde olduğunu görüyorum. Siyasal tavırları, kadın-erkek eşitliği, demokratikleşmeye bakış, hayvan hakları ve ekolojiye saygı açısından kesinlikle daha duyarlılar.
Anlam nedir ve biz anlamı nerede bulacağız?
Anlam aslında anlam aramanın kendisi. Sahte anlam tacirlerinin tuzağına düşmekten kurtulabileceğimiz bir dönemdeyiz. Açılıkla, işsizlikle boğuşan insanlar olmasa Kovid-19 insanın kendi iyiliğini düşünmesi için iyi bir fırsat sunuyor. Hayatın anlamı olduğuna inanarak insanlaştık. 'Kendini gerçekleştirebilirsin' gibi tuhaf, saçma söylemlere kandık.
Varlığımız ötekinden bağımsız kendini kuramaz. İnsanın tek arzusu gözüne girecek birilerini aramaktır. Kimin gözüne gireceğiniz kendi aile öykünüzde saklıdır. 'Şunu yaparsak hayat daya iyi olur' demek iktidarla, kapitalist sistemle kol kola girmiş söylemlerdir. İnsan âşık olduğunda tüm önemli konular önemini yitirir.
Çelişkili düşünce ve duygu dünyamızın nedeni ölüm korkusu mu?
İneklerden, buğdaydan, elma ağacından farksız olduğumuzu kabullenemediğimiz gibi uydurduğumuz yalanlara inanmayı tercih ediyoruz. Hepimiz azot kaynağıyız ve öldüğümüzde diğer hayvanlara besin kaynağı olacak bir malzemeyiz. İnsan canlısı uydurduğu şeyleri kanıtlamaya çalışan bir varlık. Anlamın olduğuna inanmak, bunu aramak anlamın olduğu anlamına gelmez.
Bizler anlam aramaktan zevk alan varlıklarız. Böylesi de güzel ve yaşanabilir. İlle de anlamlandırmamız gerekmiyor. Asıl soracağımız arzularımın nedenidir. Ben neden makine mühendisi olmak istiyorum sorusu, nasıl makine mühendisi olurumdan çok daha anlamlıdır!
Pandemi sonrası yaşamlarımız düşünsel olarak nasıl şekillenecek?
Çocuk ve gençlerle ilişkiyi metalaştıran önceki kuşak, gençleri metalaşmakla suçluyor. Dramatik değil mi? Gençlerle ilişki ve iletişim kurmak istiyorsanız, onları sevmeniz gerekiyor. Bir önceki kuşak, ideolojik şartlanma ve nesne dışında hiçbir şey bilmiyordu. Günümüz gençleriyle iletişim kuramadıkları gibi, 'Nesneye tapınıyorsunuz' diye suçluyorlar.
Oysa önceki kuşak, bir çocuğu sevindirmeyi bir şey almak sanıyor. Şimdiki çocukları elma şekeriyle kandıramazsınız. Gerçekten sever, onları gerçekten insan yerine koyarsanız ilişki kurabilirsiniz. 'Dijital kuşak' gibi ezberler önceki kuşağın vahşi kavramları.
Dijitalleşme olmasa bir önceki kuşağın dramı hüzün verici olurdu. Kent meydanlarını, kahvehaneleri, komşuluğu kaybetmiş bir kuşak, sosyal medya olmasa insanlıktan çıkardı. Sosyal medya kent meydanlarının yerine geçti ve erişkinler kısmen iyileşti."
Pandemi en çok da yalnız yaşayan yaşlıları olumsuz etkilediği fikrine katılır mısınız?
Bence en az etkilenecek grup yaşlılar. Maruz kaldıkları şiddete ve haksızlığa rağmen yaşlılar dayanıklıdırlar. Süreç yaşlılara değil gençlere zarar veriyor.
İşi gücü ve hali vakti yerinde olanlar da süreçten sıkıldıklarını söylüyorlar...
Nasıl bir dram içindeyiz ki bir yıl önce bir gün izin için 50 takla atarken şimdi kendi başımıza kaldığımız için kendimize bile 5 dakika dayanamıyoruz. Üstelik maaşımız da yatıyor. Demek ki pek çekilir değiliz.
'Ben kendime dayanamıyorsam arkadaşlarım nasıl dayanıyormuş' diye sorgulamamız gerekmez mi? Bu kadar çekilmez olanlar, sadece nesnelerle motive olup yaşamını idame ettirenler için pandemi düşünmek için fırsat olabilir.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Milyonların beklediği kritik tarih belli oldu! Temmuz'da bitecek...
Geride kalan 24 saatte 203 bin 73 Kovid-19 testi yapıldı, 11 bin 394 kişinin testi pozitif çıktı. Ağır hasta sayısı 2 bin 670 oldu, 242 kişi yaşamını yitirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Pazartesi gününden itibaren kontrollü normalleşme takvimimizi uygulamaya başlıyoruz. Bu konudaki detayları kabine toplantımızın ardından milletimizle paylaşacağız" sözlerinin ardından milyonlarca kişinin beklediği kritik tarih de belli oldu.
Türkiye'de uygulanan birinci ve ikinci doz toplam koronavirüs aşısı miktarı 25 milyon 646 bin 115'e ulaştı. Sinovac'ta 2. parti aşılar yolda. BioNTech aşısı ise Haziran'da 22, Temmuz'da 30 milyon doz gönderilecek. Aşılama yurt genelinde devam ederken, salgında önemli bir dönüm noktası olacak kritik tarih de belli oldu.
Tam kapanmanın ardından yurtdışından gelecek aşı sevkiyatıyla birlikte Türkiye'nin dört bir yanında aşılama işlemleri hızlanacak. Türkiye'ye haziran ayında 22 milyon, temmuz ayında ise 30 milyon doz BioNTech aşısı gelecek.
Çin'li Sinovac firması ise gelecek hafta 2. parti aşıları Türkiye'ye gönderecek. Temmuz ayında 20 yaş üstü herkes aşılanmış olacak. 2. doz aşılamayla da nüfusun yüzde 70'inden fazlası aşılanarak eylül ayından sonra kitle bağışıklığına geçilecek.
İKİ AYDA 52 MİLYON BIONTECH
Sabah gazetesinden Burak Çelik'in haberine göre, Sağlık Bakanlığı'nın Pfizer/ BioNTech ile yaptığı görüşmelerin ardından iki ay içinde gelecek Biontech aşılarının miktarı da belli oldu. Türkiye'ye haziranda 22, temmuz ayında ise 30 milyon doz BioNTech aşısı ulaşacak.
Böylece iki ay içinde 52 milyon doz BioNTech aşısı yurda gelmiş olacak ve 26 milyon vatandaş 2 doz BioNTech aşılarını 6-8 hafta arayla olabilecek. Çinli Sinovac firmasının aşı sevkiyatı ise kademeli olarak artacak. Bu hafta 1.3 milyon doz aşının Türkiye'ye sevkiyatını yapan Sinovac, 2. parti aşıları da gelecek hafta gönderecek.
Çin'in şu ana kadar en çok aşıyı Türkiye'ye verdiğini belirten Çin Ankara Büyükelçiliği Elçi Müsteşarı Cheng, "Geçen sene aralık ayından bu yana Çin aşısı Türkiye'ye gelmeye başlamıştı. Bugüne kadar Türkiye'ye 27 milyon doz Sinovac aşısı gelmiştir.
Bu rakam şu anda Çin'in yabancı ülkelere verdiği en yüksek miktar. Çin şu ana kadar en çok Türkiye'ye aşı vermiştir" ifadelerini kullandı. Sputnik V aşısının ilk sevkiyatı ise 2 hafta içinde gerçekleşecek. Aralık ayına kadar da Rusya'dan kademeli olarak 50 milyon doz aşı gelecek.
EYLÜL'DE KİTLE BAĞIŞIKLIĞI
Ayrıca Sputnik V aşısının üretimi Türkiye'de de yapılacak. Yüzde 90'ın üzerinde etkinliği olduğu belirlenen aşının yüksek hacimli üretimine yaz ortasında geçilecek.
BioNTech, Sinovac ve Sputnik V aşıları haziran-temmuz aylarında Türkiye'nin dört bir yanındaki hastaneler ve aile sağlığı merkezlerinde uygulanacak. Temmuz ayı itibarıyla Türkiye'de 20 yaş üstü herkes aşılanmış olacak.
Sinovac aşılarının 2. doz uygulaması 28 gün sonra, BioNTech aşılarının 2. doz uygulamaları ise ilk dozdan sonraki 6-8 hafta arasında yapılacak.
Haziran-eylül ayları arasında nüfusun yüzde 70'inden fazlası koronavirüse karşı aşılandığı için de eylül ayından itibaren kitle bağışıklığı aşamasına geçilmesi bekleniyor.
'YENİ VARYANT ZENGİN ÜLKELERE YAYILIR'
Ege Üniversitesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zafer Kurugöl, İsrail, İngiltere gibi ülkelerde çok yüksek aşılama oranlarına ulaşılmış olmasına rağmen başta Afrika'da olmak üzere az gelişmiş ve düşük gelire sahip ülkelerde aşılama oranının düşük olmasının tüm dünya için tehdit olduğunu söyledi.
Aykut Yılmaz'ın haberine göre, "Fakir ülkelerde çıkacak yeni bir varyant, hastalığı kontrol ettiğini zanneden zengin ülkelere de yayılacaktır" diyen Kurugöl, üstelik bu yeni varyantın şu ana kadar üretilmiş tüm aşılara dirençli olabileceğine işaret etti. Kurugöl, "Artık aşılar tüm insanlığın hizmetine sunulmalı" dedi.
Afrika'da iki doz aşılama oranın yüzde 0.4 olduğu bilgisini veren Kurugöl, dünyadaki Kovid-19 aşılarının ancak yüzde birinin Afrika'da yapılabildiğini söyledi. Kurugöl, şunları dedi: "Bu durum devam ederse salgının kontrol altına alınması imkânı yok. Çünkü batılı ülkelerde aşılamayla kontrol sağlansa bile gelişmekte olan ülkelerde düşük aşılamadan dolayı vakalar artarsa Afrika kökenli yeni bir varyant oluşabilir.
Bu varyantın şu andaki tüm aşılara dirençli olması gibi çok önemli bir risk olabilir. Yani bu durum tüm dünyayı tehdit edebilir. Tüm dünyada aşılamaya önem verilmesi aşı üretiminin artması lazım. Aşı üretiminin artmasının yolu da patent sorunun çözülmesinden geçiyor."
KRİTİK GÜN PAZARTESİ
Öte yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Tam kapanma ve kademeli normalleşme konusunda son bilgileri veren Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerinin satır başları şu şekilde:
"Vaka, ağır hasta ve vefat sayılarındaki belirgin düşüşle gördük, görüyoruz. Pazartesi gününden itibaren kontrollü normalleşme takvimimizi uygulamaya başlıyoruz. Bu konudaki detayları kabine toplantımızın ardından milletimizle paylaşacağız. Niyetimiz mayıs ayı sonuna kadar ihtiyatlı hareket etmeyi sürdürmektir. Haziran ayı itibariyle tedbirleri önemli ölçüde gevşetmeyi planlıyoruz. Milletimin şundan emin olmasını istiyorum."
"Salgının ülkemize sirayet ettiği günden beri aldığımız tedbirlerin, kısıtlamaların tek amacı 84 milyon vatandaşımızın her birinin sağlığını, hayatını, geleceğini korumaktır. Mecbur olmadığımız hiçbir tedbire başvurmadık, başvurmayacağız. Amacımız dünyanın tamamıyla birlikte yaşadığımız bu sıkıntılı sürecin en az hasarla atlatılabilmesini sağlamaktır. Üretim tarafında bunu başardığımızı memnuniyetle görüyoruz."
"Hiçbir vatandaşımızın kendini sahipsiz hissetmemesi için devletimizin tüm imkanlarını seferber ederek sosyal destekleri ciddi oranda artırdık. Salgın döneminde vatandaşlarına ve etkin sosyal destek sağlayan ülkeler arasında yer alıyoruz. Pek çok gösterge ülkemizi aydınlık yarınların beklediğine işaret ediyor. Birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sahip çıktığımız sürece bizi bekleyen güzel günlere ulaşmamıza hiç kimse mani olamayacaktır."
OKULLAR BU YILI UZAKTAN TAMAMLAYACAK
Bu arada Türkiye'nin 17 Mayıs sonrası normalleşme planına göre okullar bu yılı uzaktan eğitim ile tamamlayacak, kafeler ve restoranlar saat ve müşteri kotası ile açılacak. Turizm ile ilgili hazırlıklar da tüm hızı ile devam ediyor. Oteller çok sıkı önlemler alacak. Turizm Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve gizli denetçiler ile üç taraflı bir denetim yapılacak.
ANADOLU'YA GİDENLERİN DÖNÜŞLERİ İÇİN ÖNLEM
Tam kapanma öncesi büyükşehirlerden Anadolu'ya gidenlerin geri dönüşleri de endişe yaratıyor. Tam kapanma kararının bitmesiyle tekrar büyükşehirlere dönecek kişiler için önlem alınması gerektiği belirtiliyor. Normalleşme kapsamında ilk olarak berber, terzi, kuaför gibi küçük işletmelerin açılabileceği konuşuluyor. Restoran ve kafelerin de dış alanlarını kullanarak saat ve müşteri kotasıyla açılabileceği konuşuluyor.
DÜĞÜN, NİŞAN, TAZİYE, ASKER UĞURLAMA...
Kademeli açılma süreci içerisinde düğün, nişan, taziye, asker uğurlama gibi organizasyonlara vaka sayılarının daha da düşmesinden sonra izin verilmesi bekleniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yakın çevremiz başta olmak üzere dünyanın tamamını etkileyen bu tehditle mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz" diyerek "İnşallah salgını kontrol altına almış olarak bayram sonrasında kontrollü bir şekilde normalleşme adımlarını atıyoruz" ifadelerini kullanmıştı.
17 MAYIS SABAHINI HEP BİRLİKTE BİR GÖRELİM
'Tam kapanma sonrası normalleşme nasıl olacak?' sorusunu yanıtlayan Bakan Soylu, "17 Mayıs 05.00'e kadar bu tedbirlerimiz geçerli. Merak etmeyin, 17 Mayıs 05.00'ten sonra Bilim Kurulu var, Sağlık Bakanlığımız var, ardından kabinemiz var. Daha sonra ne olacağını vatandaşımızla paylaşırız. 17 Mayıs sabahını hep birlikte bir görelim inşallah" demişti.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabından Ramazan Bayramı'na ilişkin mesaj paylaşmış vemesajında "Büyük bölümünü evlerimizde geçirdiğimiz bir ayın sonunda kısıtlamaların kademeli olarak kalkacağı günlere ulaşıyoruz. Doyasıya kucaklaşacağımız bayramların hasretiyle Bayramınızı tebrik ediyorum" ifadelerini kullanmıştı.
PANDEMİ SONRASI NELER OLACAK?
Öte yandan Tam kapanma tedbirleri devam ederken Psikiyatrist-Psikoterapist Dr. Agah Aydın, pandemi sonrası dünyanın toparlanma sürecini dünya savaşları sonrası döneme benzetti. Dr. Aydın'ın dikkat çeken tespitleri şöyle...
Bayramlar sizin için neyi ifade ediyor?
Çocukluk yıllarımda yani 70'li yılların sonu, 80'lerin başında bayramlar önemliydi. Şimdi düşündüğümde bu kadar önemli olmasının nedeni aslında büyüklerin bizim sevincimize seviniyor olmasıydı. Büyüklerimizin mutluluğu bizim mutluluğumuz olurdu.
'Nerede o eski bayramlar' diyenlerden misiniz?
Erişkin olunca yaşıtlarım geçmiş bayramları yüceltmeye başladı. Geçmiş bayramları erişkin kafasıyla yeniden gözden geçirdiğimde bayramların çocukların insan yerine konduğu zamanlar olduğunu görüyorum. Erişkinler bayramlarda çocukları insan yerine koymanın göstergesi olarak onlara hediyeler alırdı. Aslında bu yönüyle 'Nerede o eski bayramlar' denen nesneye dayalı bir ilişkiydi.
Geçmiş bayramların güzelliği çocukların değil erişkinlerin mutluluğuydu. Büyüklerin az sevilmiş çocukluklarının o kadar çok sevilmeye ihtiyaçları vardı ki şimdi geriye dönüp baktığımda aslında bir önceki kuşağı mutlu etmek için kendimizi kurgulamışız. Geçmiş bayramları yüceltmekten ziyade erişkinlerin 'Neden çocuklar mutlu oluyordu?' diye kendilerini sorgulamaları gerekir.
'Biz büyüdük ve kirlendi dünya' diyebilir miyiz?
Tersini düşünüyorum. Büyüyünce dünyanın kirli olduğunu anladık. Dünya geçmişte daha kirliydi. Şu an temizleniyor ve yaşadığım çağdan çok mutluyum. Yaşadığım çağda efkarlandığım anlarda 'Keşke ben de genç olsaydım' diye hayıflanıyorum. Delikanlı çağlarımızda insanın hayatın ne olduğu hakkında en ufak bir bilgimiz yoktu.
Körü körüne bazı fikirlere saplanmış insanların dünyayı ve ülkeyi mahvettikleri bir ortamda yaşıyorduk. Çocukluğumuzu gençliğimizi, 2 Dünya Savaşı'nı yaşamış, yaratmış kuşakların, kendisiyle övündüğü bir ortamda geçirdik. Kadına, çocuğa şiddetin ne olduğunu bile bilmiyorduk.
O kuşağın ne kadar günah işlediğini ne hatalar yaptığını, dünyayı mahvettiklerini, ağaçları kesip, yeryüzünü kirletmiş olduklarını büyüyünce anladım. Şiddetin olduğu bir kuşaktan bahsediyoruz. O kuşağın bugünkü gençleri suçlaması, dramatik olduğu kadar, ayıp.
Bugünün gençleri de tek tipleşen duruma evrilmedi mi?
Bir önceki kuşağın bugünün gençleri eleştirmeye hakkı yok. Bugünkü gençler çok daha duyarlılar. Bir önceki kuşak, sağcılar, solcular; Amerikancılar, Rusçular gibi ikili bir düzen üzerinden düşünen bireylerin toplamıydı.
Bugünkü gençler doğaya, cinsel kimliğe, insana, hayvanlara çok daha duyarlı. Bir önceki kuşak bugünkü gençlerinin eline su bile dökemez. Genellikle rezil bir fikre saplananlar, o fikirde olmayanları 'Cahil, aptal, apolitik' şeklinde yaftalar...
Tüketime odaklı daha bireyci veya bencil bir kuşak ortaya çıkmadı mı?
Bu saydıklarınız da önceki kuşağın günahıdır. Onlara bıraktığımız dünyada gençlerin ne suçu olabilir ki? '6.Filo defol' diyen veya Amerikalılar, Ruslar, Hristiyanlık, Müslümanlık söylemleri üzerinden dünyayı kavramsallaştıran erişkinler şimdinin akademisyenleri, iş insanları, kanaat önderleri olarak sahnedeler.
Bir önceki kuşak bugünkü gençleri Z kuşağı olarak kategorize ediyor. Oysa ki Z kuşağı bugünün sömürülen grubu. 'Şımarık, apolitik, duyarsız' diye sınıflandırılan gençler, kendilerine vadettiği hiçbir şeyi bulamamış insanlar. Üniversiteyi bitirmiş, yüksek lisans yapmış asgari ücretle bile iş bulamayan gençlere, ilkokulu bitirip banka müdürü, polis şefi olanlar laf atıyor.
Bugünkü gençler verdiklerinin onda birini bile geri almış değiller. Bir önceki kuşak dünyayı sömürdü, yerle bir etti. O kadar çok sömürdüler ki, bugünkü gençler, bir önceki kuşağın yaptıkları yüzünden iş bulamaz haldeler. Yaş ve kuşak üzerinden değil, sınıfsal bir yapılanmadan bahsedebiliriz. Bir önceki kuşak gençleri Z kuşağı diyerek köşeye sıkıştırarak sömürmek istiyor.
Z kuşağının hiç mi hatalı düşünce veya davranışı yok?
Bugünün gençleri, bir önceki kuşağın hegemonyasından kurtulacak bir dil geliştirdiklerinde ızdıraptan kurtulacaklar. Bu gençlere 'İşsizler' yerine, 'Z Kuşağı' demek sömürünün sinsi bir yol izlediğini gösterir. Bu tanımlamalar bir önceki kuşağın utanmazlığıdır. Bir önceki kuşak kendi günahlarını yansıtıyor.
Kendi hatalarını karşısındaki gençlere yüklemeye çalışıyor. Bugünkü gençlerin kesinlikle önceki kuşağın daha ilerisinde olduğunu görüyorum. Siyasal tavırları, kadın-erkek eşitliği, demokratikleşmeye bakış, hayvan hakları ve ekolojiye saygı açısından kesinlikle daha duyarlılar.
Anlam nedir ve biz anlamı nerede bulacağız?
Anlam aslında anlam aramanın kendisi. Sahte anlam tacirlerinin tuzağına düşmekten kurtulabileceğimiz bir dönemdeyiz. Açılıkla, işsizlikle boğuşan insanlar olmasa Kovid-19 insanın kendi iyiliğini düşünmesi için iyi bir fırsat sunuyor. Hayatın anlamı olduğuna inanarak insanlaştık. 'Kendini gerçekleştirebilirsin' gibi tuhaf, saçma söylemlere kandık.
Varlığımız ötekinden bağımsız kendini kuramaz. İnsanın tek arzusu gözüne girecek birilerini aramaktır. Kimin gözüne gireceğiniz kendi aile öykünüzde saklıdır. 'Şunu yaparsak hayat daya iyi olur' demek iktidarla, kapitalist sistemle kol kola girmiş söylemlerdir. İnsan âşık olduğunda tüm önemli konular önemini yitirir.
Çelişkili düşünce ve duygu dünyamızın nedeni ölüm korkusu mu?
İneklerden, buğdaydan, elma ağacından farksız olduğumuzu kabullenemediğimiz gibi uydurduğumuz yalanlara inanmayı tercih ediyoruz. Hepimiz azot kaynağıyız ve öldüğümüzde diğer hayvanlara besin kaynağı olacak bir malzemeyiz. İnsan canlısı uydurduğu şeyleri kanıtlamaya çalışan bir varlık. Anlamın olduğuna inanmak, bunu aramak anlamın olduğu anlamına gelmez.
Bizler anlam aramaktan zevk alan varlıklarız. Böylesi de güzel ve yaşanabilir. İlle de anlamlandırmamız gerekmiyor. Asıl soracağımız arzularımın nedenidir. Ben neden makine mühendisi olmak istiyorum sorusu, nasıl makine mühendisi olurumdan çok daha anlamlıdır!
Pandemi sonrası yaşamlarımız düşünsel olarak nasıl şekillenecek?
Çocuk ve gençlerle ilişkiyi metalaştıran önceki kuşak, gençleri metalaşmakla suçluyor. Dramatik değil mi? Gençlerle ilişki ve iletişim kurmak istiyorsanız, onları sevmeniz gerekiyor. Bir önceki kuşak, ideolojik şartlanma ve nesne dışında hiçbir şey bilmiyordu. Günümüz gençleriyle iletişim kuramadıkları gibi, 'Nesneye tapınıyorsunuz' diye suçluyorlar.
Oysa önceki kuşak, bir çocuğu sevindirmeyi bir şey almak sanıyor. Şimdiki çocukları elma şekeriyle kandıramazsınız. Gerçekten sever, onları gerçekten insan yerine koyarsanız ilişki kurabilirsiniz. 'Dijital kuşak' gibi ezberler önceki kuşağın vahşi kavramları.
Dijitalleşme olmasa bir önceki kuşağın dramı hüzün verici olurdu. Kent meydanlarını, kahvehaneleri, komşuluğu kaybetmiş bir kuşak, sosyal medya olmasa insanlıktan çıkardı. Sosyal medya kent meydanlarının yerine geçti ve erişkinler kısmen iyileşti."
Pandemi en çok da yalnız yaşayan yaşlıları olumsuz etkilediği fikrine katılır mısınız?
Bence en az etkilenecek grup yaşlılar. Maruz kaldıkları şiddete ve haksızlığa rağmen yaşlılar dayanıklıdırlar. Süreç yaşlılara değil gençlere zarar veriyor.
İşi gücü ve hali vakti yerinde olanlar da süreçten sıkıldıklarını söylüyorlar...
Nasıl bir dram içindeyiz ki bir yıl önce bir gün izin için 50 takla atarken şimdi kendi başımıza kaldığımız için kendimize bile 5 dakika dayanamıyoruz. Üstelik maaşımız da yatıyor. Demek ki pek çekilir değiliz.
'Ben kendime dayanamıyorsam arkadaşlarım nasıl dayanıyormuş' diye sorgulamamız gerekmez mi? Bu kadar çekilmez olanlar, sadece nesnelerle motive olup yaşamını idame ettirenler için pandemi düşünmek için fırsat olabilir.
En Çok Okunan Haberler
Mustafakemalpaşa'da Ahmet Taşyürek dönemi
Tokatspor’un gözü Bursaspor maçında!
Münbiç'te yılların hasreti gideriliyor
Bursa’da ulaşım filosu büyüyor
Çığ altında kalan milli sporcu hayatını kaybetti
Trenin çarptığı yaya hayatını kaybetti
Yenişehir genç dostu şehir olacak
Osmangazi Belediyesi dördüncü kreşin temelini attı
TBMM Başkanı Kurtulmuş, Kuzey Makedonya'da