Sahnenin tozunu gerçek anlamda iş yaşamına başladıktan sonra yutan ve her defasında daha başka bir aşkla sahneye çıkan endüstri emekçisi Umut İş'le keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik...
Haber Giriş Tarihi: 26.12.2017 06:00
Haber Güncellenme Tarihi: 26.12.2017 06:00
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
-Serap Öztürk-
Bugüne kadar 10 oyunda yer alan, "Kendimi sahneye attığımda her şeyi unutuyorum" diyen Umut İş, başarısını ve bu bitmeyen heyecanının sırrını YeniDönem okurları ile paylaştı...
-Önce sizi biraz tanıyabilir miyiz?
1977 Mudanya doğumluyum. İlkokulu İzmit' te, liseyi Bursa'da tamamladım. Uludağ Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü kazandım ve 2000 yılında mezun oldum. Aynı yıl da evlendim. 15 yaşında oğlum, 8 yaşında bir kızım var. Bunların yanında 2015 yılında Uludağ Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünde tezsiz, 2017 yılında da yine aynı üniversitenin Otomotiv Mühendisliği bölümünde tezli yüksek lisans yaptım. Aynı yıl radyo ve TV programcılığı ön lisans programını bitirdim.
-Tiyatroya nasıl adım attınız peki?
1993 yılında Bursa Cumhuriyet Lisesi'nde okurken, Milli Eğitim tarafından Çanakkale ile ilgili bir oratoryo hazırlanmıştı. Bizim okul da pilot seçilmişti. Neriman Uğur Hocamız o seçmelerde beni de uygun gördü. Eğitim sürecimde zaten hep şiir falan okunacağı zaman beni çıkarırlardı. Gür bir sesim vardı, yani bu alanda bir yatkınlığım olduğunu fark ettiler. O oyunda muhtar rolünü canlandırdım. 18 Mart 1993'te ilk kez bu oyunla sahne deneyimi yaşadım.
-İlk sahneye çıktığınızda neler hissettiniz?
Neriman Hoca'nın yaklaşımları ve öğretileri o kadar hoşuma gitmişti ki!.. Bu nedenle çok hevesle çalıştık o oyuna. Bir de AVP gibi bir sahnede yer almak muhteşem bir duyguydu. Sahnenin tozu adeta içime işledi. Babam pek sıcak bakmadı o dönemler tiyatro oynamama. Çünkü şartlar çok kötüydü, hâlâ da öyle...
EN BÜYÜK PİŞMANLIĞIM...
-Ailenizden pek destek görmemişsiniz... Tiyatroda bu noktaya nasıl geldiniz?
Üniversitede bitirdiğim bölüm tiyatrodan çok farklı bir alandı ve zor bir bölümdü. Mühendislik eğitimi, deyim yerindeyse "alçak süründürme" gerektirir. Bu nedenle tiyatroda oynama fırsatı bulamadım. İkisi bir arada gitmedi maalesef. Hayatımdaki en büyük pişmanlığım da bu oldu. Şimdiki aklım olsa ne yapar eder sahnelerde yer alırdım. Şimdi olsa kapısından kovulsam bacasından girerdim.
TİYATRO KULÜBÜ DÖNÜM NOKTAM OLDU
Okulu bitirince askere gittim ve döndüğümde hemen bir otomotiv yan sanayisinde işe başladım. 2 sene sonra oradan ayrılıp şu an çalıştığım otomotiv fabrikasında işe başladım. Fabrika bünyesinde sosyal kulüpler kurulmaya başlandı. 2010 yılındada tiyatro kulübü kuruldu. Ben de bu kulüpte yer almaya başladım. Ahmet Somers ile çalışmalara başladık. Doğaçlama, temel diksiyon gibi eğitimler aldık. Kendisi tiyatro yaşamımla ilgili mihenk taşı diyebileceğim kişilerden biri oldu. Şu an toplulukta 17 kişilik ekiple çalışıyoruz.
GECE GÜNDÜZ ÇALIŞTIM
Kulübe girerek tekrar tiyatroya başlayınca içimde kor olan ateş tekrar alevlendi. Gecemi gündüzüme katıp çalıştım. Çok okudum ve çok fazla oyun izledim. Kendimi sürekli geliştirmeye çalıştım. MY ART Tiyatro'yu kuran Mustafa Yıldırım ile tanışıklığımız vardı. 7 Aralık 2015 tarihinde kurulan MY ART Tiyatro'nun kurucu oyuncuları arasında yer alıyorum ve şimdiye kadar da üç oyunda görev aldım. Mustafa Yıldırım benim tiyatro yaşamımda ikinci mihenk taşıdır.
-Sahnede kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Sahne arkasında çok kötü hissediyorum bir kere... Kurbanlık koyun gibi!.. (Gülüşmeler...) Ama sahneye adım attığım anda sanki büyülü bir şey oluyor ve her şey değişiyor. Oynamak, sahne... Benim için müthiş anlamlar ifade ediyor. Hayatımın var olma sebebi gibi... Fabrika topluluğunda 7, MY ART'ta ise 3 oyunda yer aldım. Her defasında aynı heyecanı hissediyorum. Bu heyecan, bu duygu bende hiç bitmedi. Zaten o heyecanın ve stresin minimum seviyede olması gerekiyor. Hiç olmaması da motivasyon sağlamaz.
15-20 KEZ İZLEDİĞİM OYUNLAR VAR
Bu heyecan hiç bitmesin istiyorum. 'Tiyatroyu ne zaman bırakırsınız?' diye sorsalar... Ancak o heyecan bir gün biterse bırakırım. O heyecan da her geçen gün artıyor bende. Lise ve üniversitede oynamadığım için o boşluğu şimdi doldurmaya çalışıyorum. Geçen sezon 5 ayda 44 oyun izledim... Bunun için özel bir liste bile tuttum. Hangi oyuna hangi tarihte gitmişim, ne kadar bilet parası vermişim, oyunları kimler yönetmiş vs... Ve her oyunu en az birkaç kez izledim. 15-20 kez izlediğim oyunlar da var. Oynamak o kadar harika bir duygu ki!.. Bir çocuğun kumda oynarken hissettiği sevinç gibi ya da kızımın bebeğiyle oynadığı andaki o mutluluk gibi...
-Sizin severek izlediğiniz oyunlar hangileri?
Emek harcandığını gördüğüm her oyun benim için kutsaldır. Sarıpınar 1914'ü çok beğenmiştim. 20 kez gittim ona. En son da Cambazın Cenazesi'ni çok beğendim.
-Sahnede sizi rahatsız eden durumlar oluyor mu?
Sahnede dikkatim kolay kolay dağılmıyor. Ben kendimi karakterin içine verebiliyorum çünkü. Çok ciddi bir şey olmadıkça dikkatim dağılmıyor.
AİLEMİN KATKISI ÇOK BÜYÜK
-Hem iş, hem aile, hem tiyatro...Hepsine zaman ayırmak zor olmuyor mu? Aileniz destek veriyor mu size?
Tabii ki zor, çok zor... Provalardan geç saatlerde eve döndüğüm oluyor sabah da işe gidiyorum. Bunların yanında eğitim hayatım da hep devam etti. Çok zor bir süreç ama ben hiç yorulmuyorum. Tiyatroyu çok sevdiğimi bilen bir ailem var. Bu da benim için çok büyük bir şans... Eşimin (desteğini anlatmama kelimeler yetmez) çok katkısı var bana.
-Tiyatro izlemeye gittiğinizde bir oyuncu olarak neler dikkatinizi çekiyor?
Oyunlara gittiğimde hep farklı farklı yerlerde oturuyorum. En önden, en arkadan, ortadan, balkondan izlerim oyunları. Her gittiğimde o oyunun farklı noktalarını keşfediyorum çünkü. Yani bir oyuna 15-20 kez gitmem de bundan kaynaklı. İlk gittiğimde oyunun geneline, ikincisinde dekoruna, üçüncüsünde kostümlere vs. gibi farklı farklı alanlara odaklanıyorum.
TİYATRO CİDDİ BİR İŞ DEĞİL, ÇOK CİDDİ BİR İŞ!
-Tiyatro yaşamınıza neler kattı peki?
Tiyatro elbette bir şeyleri törpülüyor insanda. Eskiden takıntı haline getirdiğim şeyleri artık yapmıyorum mesela. Önceden olumsuz eleştiriye çok tahammülüm yoktu. Artık o anlamda daha genişim. Çok güzel insanlar tanıdım, çok kaliteli hocalarla çalıştık. Daha karamsar değilim eskiye göre. Ve söylemek isteyip söyleyemediklerimizi sahnede söyleyebiliyoruz... En güzeli de bu zaten. "Uysal Yurttaş Projesi" bunlardan biriydi. Tiyatro disiplin de kazandırdı. Kulisi en son terk edenlerden biriyim. Disiplin başarıyla çok doğru orantılı çünkü.
-Bu sanırım işinize çok önem vermenizden kaynaklı bir şey...
Tiyatro ciddi bir iş değil, çok ciddi bir iş! Disiplin ve özveri gerektiren bir alan. Ciddiye alınan bir işin meyveleri de güzel oluyor.
-Oyunculukta sınırlarınız var mı?
Benim sınırlarım yok ama sorumlu olduğum kişilerin sınırları var. Önce oyuna ve role bakıyorum. Uç bir rolde bu gerçekten gerekiyor mu gerekmiyor mu, ona bakıyorum.
- Uysal Yurttaş Projesi'ndeki rolünüzden çok etkilenmiştim. Ondan biraz bahsedelim mi?..
Orada gardiyan rolündeydim. Gardiyan oyunda kötü bir karakter ve bebeğinin dünyaya gelmesiyle içsel dünyası da bir dönüşüm yaşıyor. Bebeğini kucağına aldığında uzun bir süre ağlıyor. O anda, ameliyat kapısında kendi bebeğimi kucağıma aldığım an aklıma geldi mesela... Ve yaşadığım anı daha iyi canlandırdım sanırım sahnede. Gardiyan orada bir insanın değişebileceğini gösteriyor bize. Her insanın içinde "kötü" ve "iyi" olabileceğini anlatıyor. 'Her kötünün içinde bir iyi vardır' söylemini ortaya koyduk. Herkese ikinci bir şans verilmeli... Bunu anlatmaya çalıştık.
-Başka sanat dallarıyla aranız nasıl? Mesele sinema... İlerde bu sektörde yer almak ister misiniz?
En kötü iki haftada bir sinemaya giderim. "Kehribar" ve "Sen Benimsin" dizilerinde kısa roller aldım. Şartlarım elverseydi sinemanın içinde bulunmak isterdim. Belki ilerleyen zamanlarda... Neden olmasın? Mesela Onur Ünlü, Yavuz Turgul, Zeki Demirkubuz gibi isimlerle çalışmak isterdim. İleriye dönük en büyük hayalim oyun yazmak ve yönetmek. Onun dışında şiirlerle de aram çok iyi. Orhan Veli'yi çok severim ve bir gün onu da oynamak isterim.
YÖNETMENİN ELİNDE BİR HAMURUM
-Tiyatroda püf noktalar ve başarının sırrı nelerdir?
Çok çalışmak ve kendini sürekli geliştirmek tabii ki... Ahmet hocamız bize hep "bir çocuk masumiyetinde ve inandırıcılığında olmanız gerekir" derdi. Öbür türlü "mış" gibi oluyor. Mesela Fehim Paşa Konağı'nda oynadığım 'Rasim Baba' rolüne çalışırken o karakteri hep kafamda canlandırmaya, tanımaya çalıştım. Oynadığınız karakter ne yer, ne içer, geçmişinde nasıl biriydi, şimdi nasıl? Bunları çözümleyebilmek çok önemli. Rolün başarısını artıran faktörler. Ayrıca rollerim hep farklı oldu benim. Hep iyiyi ya da hep kötüyü oynamaktan kaçındım. Farklı rollerde yer almam kendime olan güvenimi artırıyor. Ben bir hamurum; yönetmen ne yapmak istiyorsa onu yapsın.Tiyatro benim için aşktan daha da öte...
-Bursa izleyicisinin ilgisi nasıl tiyatroya? Gelen kitleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kesinlikle yeterli değil! Bursa'nın kapasitesi çok fazla ama gelen kitle az. Ben Yıldırım' da oturuyorum. Boş zaman yakaladığımda hemen Heykel'e çıkıp AVP'de bir oyuna giriyorum. Kendi aileme de oyun izleme alışkanlığı kazandırmaya çalışıyorum. Bursa batıya doğru gelişen bir şehir. Ve sahneler de hep batıya doğru ama buradaki sahneler dolmuyor. Devlet tiyatroları çok pahalı da değil. Tiyatroya gitmek boş zamanı değerlendirme aktivitesi olmamalı. Aslında bu tam anlamıyla bir gereklilik...
-Son olarak ne söylemek istersiniz?
Yeri ve yapılış biçimi nerede olursa olsun her zaman tiyatronun içinde olmak istiyorum. Bazen bir oyuncu, bazen oyunda bir sorumluluk, hatta dekorun taşındığı kamyonetin şoförü olmak bile onurdur benim için. Bende olan bu ruhani boyuttaki tiyatro aşkı hiç bitmedi, bitmiyor, bitmeyecek...
Böyle biline vesselam,
Vesselamunaleyküm,
Ve aleyküm selam...
*********
Umut İş'in bugüne kadar oynadığı oyunlar:
Soyut Padişah: Yazan: Ferhan Şensoy, Yönetmen: Ömer Naci Topçu
Fehim Paşa Konağı: Yazan: Turgut Özakman, Yönetmen: Salih Cem Şener
Memurun Faslı: Yazan: Coşkun Irmak, Yönetmen: MY ART
Uysal Yurttaş Projesi: Yazan: Hasan Öztürk, Yönetmen: Ali Volkan Çetinkaya
Memleketimden İnsan Manzaraları: Yazan: Nazım Hikmet Ran, Yönetmen: Ahmet Somers
Komik Para: Yazan: Ray Cooney, Yönetmen: Ahmet Somers
Yaşlı Kuklacı: Yazan: Ahmet Somers, Yönetmen: Ahmet Somers
Keşanlı Ali Destanı: Yazan: Haldun Taner, Yönetmen: Ahmet Somers
Karmakarışık Yazan: Ray Cooney, Yönetmen: Ahmet Somers
At Doğuran Savaş: Yazan: Altuğ Görgü/Günay Güney/Tuğrul Tülek,Yönetmen: Ahmet Somers
Soyut Padişah oyunu 14 Ocak 2018'de Nazım Hikmet Kültürevi'nde tekrar sahnelenecek.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Gündüz endüstri, akşam sanat emekçisi...
Sahnenin tozunu gerçek anlamda iş yaşamına başladıktan sonra yutan ve her defasında daha başka bir aşkla sahneye çıkan endüstri emekçisi Umut İş'le keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik...
-Serap Öztürk-
Bugüne kadar 10 oyunda yer alan, "Kendimi sahneye attığımda her şeyi unutuyorum" diyen Umut İş, başarısını ve bu bitmeyen heyecanının sırrını YeniDönem okurları ile paylaştı...
-Önce sizi biraz tanıyabilir miyiz?
1977 Mudanya doğumluyum. İlkokulu İzmit' te, liseyi Bursa'da tamamladım. Uludağ Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü kazandım ve 2000 yılında mezun oldum. Aynı yıl da evlendim. 15 yaşında oğlum, 8 yaşında bir kızım var. Bunların yanında 2015 yılında Uludağ Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünde tezsiz, 2017 yılında da yine aynı üniversitenin Otomotiv Mühendisliği bölümünde tezli yüksek lisans yaptım. Aynı yıl radyo ve TV programcılığı ön lisans programını bitirdim.
-Tiyatroya nasıl adım attınız peki?
1993 yılında Bursa Cumhuriyet Lisesi'nde okurken, Milli Eğitim tarafından Çanakkale ile ilgili bir oratoryo hazırlanmıştı. Bizim okul da pilot seçilmişti. Neriman Uğur Hocamız o seçmelerde beni de uygun gördü. Eğitim sürecimde zaten hep şiir falan okunacağı zaman beni çıkarırlardı. Gür bir sesim vardı, yani bu alanda bir yatkınlığım olduğunu fark ettiler. O oyunda muhtar rolünü canlandırdım. 18 Mart 1993'te ilk kez bu oyunla sahne deneyimi yaşadım.
-İlk sahneye çıktığınızda neler hissettiniz?
Neriman Hoca'nın yaklaşımları ve öğretileri o kadar hoşuma gitmişti ki!.. Bu nedenle çok hevesle çalıştık o oyuna. Bir de AVP gibi bir sahnede yer almak muhteşem bir duyguydu. Sahnenin tozu adeta içime işledi. Babam pek sıcak bakmadı o dönemler tiyatro oynamama. Çünkü şartlar çok kötüydü, hâlâ da öyle...
EN BÜYÜK PİŞMANLIĞIM...
-Ailenizden pek destek görmemişsiniz... Tiyatroda bu noktaya nasıl geldiniz?
Üniversitede bitirdiğim bölüm tiyatrodan çok farklı bir alandı ve zor bir bölümdü. Mühendislik eğitimi, deyim yerindeyse "alçak süründürme" gerektirir. Bu nedenle tiyatroda oynama fırsatı bulamadım. İkisi bir arada gitmedi maalesef. Hayatımdaki en büyük pişmanlığım da bu oldu. Şimdiki aklım olsa ne yapar eder sahnelerde yer alırdım. Şimdi olsa kapısından kovulsam bacasından girerdim.
TİYATRO KULÜBÜ DÖNÜM NOKTAM OLDU
Okulu bitirince askere gittim ve döndüğümde hemen bir otomotiv yan sanayisinde işe başladım. 2 sene sonra oradan ayrılıp şu an çalıştığım otomotiv fabrikasında işe başladım. Fabrika bünyesinde sosyal kulüpler kurulmaya başlandı. 2010 yılındada tiyatro kulübü kuruldu. Ben de bu kulüpte yer almaya başladım. Ahmet Somers ile çalışmalara başladık. Doğaçlama, temel diksiyon gibi eğitimler aldık. Kendisi tiyatro yaşamımla ilgili mihenk taşı diyebileceğim kişilerden biri oldu. Şu an toplulukta 17 kişilik ekiple çalışıyoruz.
GECE GÜNDÜZ ÇALIŞTIM
Kulübe girerek tekrar tiyatroya başlayınca içimde kor olan ateş tekrar alevlendi. Gecemi gündüzüme katıp çalıştım. Çok okudum ve çok fazla oyun izledim. Kendimi sürekli geliştirmeye çalıştım. MY ART Tiyatro'yu kuran Mustafa Yıldırım ile tanışıklığımız vardı. 7 Aralık 2015 tarihinde kurulan MY ART Tiyatro'nun kurucu oyuncuları arasında yer alıyorum ve şimdiye kadar da üç oyunda görev aldım. Mustafa Yıldırım benim tiyatro yaşamımda ikinci mihenk taşıdır.
-Sahnede kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Sahne arkasında çok kötü hissediyorum bir kere... Kurbanlık koyun gibi!.. (Gülüşmeler...) Ama sahneye adım attığım anda sanki büyülü bir şey oluyor ve her şey değişiyor. Oynamak, sahne... Benim için müthiş anlamlar ifade ediyor. Hayatımın var olma sebebi gibi... Fabrika topluluğunda 7, MY ART'ta ise 3 oyunda yer aldım. Her defasında aynı heyecanı hissediyorum. Bu heyecan, bu duygu bende hiç bitmedi. Zaten o heyecanın ve stresin minimum seviyede olması gerekiyor. Hiç olmaması da motivasyon sağlamaz.
15-20 KEZ İZLEDİĞİM OYUNLAR VAR
Bu heyecan hiç bitmesin istiyorum. 'Tiyatroyu ne zaman bırakırsınız?' diye sorsalar... Ancak o heyecan bir gün biterse bırakırım. O heyecan da her geçen gün artıyor bende. Lise ve üniversitede oynamadığım için o boşluğu şimdi doldurmaya çalışıyorum. Geçen sezon 5 ayda 44 oyun izledim... Bunun için özel bir liste bile tuttum. Hangi oyuna hangi tarihte gitmişim, ne kadar bilet parası vermişim, oyunları kimler yönetmiş vs... Ve her oyunu en az birkaç kez izledim. 15-20 kez izlediğim oyunlar da var. Oynamak o kadar harika bir duygu ki!.. Bir çocuğun kumda oynarken hissettiği sevinç gibi ya da kızımın bebeğiyle oynadığı andaki o mutluluk gibi...
-Sizin severek izlediğiniz oyunlar hangileri?
Emek harcandığını gördüğüm her oyun benim için kutsaldır. Sarıpınar 1914'ü çok beğenmiştim. 20 kez gittim ona. En son da Cambazın Cenazesi'ni çok beğendim.
-Sahnede sizi rahatsız eden durumlar oluyor mu?
Sahnede dikkatim kolay kolay dağılmıyor. Ben kendimi karakterin içine verebiliyorum çünkü. Çok ciddi bir şey olmadıkça dikkatim dağılmıyor.
AİLEMİN KATKISI ÇOK BÜYÜK
-Hem iş, hem aile, hem tiyatro...Hepsine zaman ayırmak zor olmuyor mu? Aileniz destek veriyor mu size?
Tabii ki zor, çok zor... Provalardan geç saatlerde eve döndüğüm oluyor sabah da işe gidiyorum. Bunların yanında eğitim hayatım da hep devam etti. Çok zor bir süreç ama ben hiç yorulmuyorum. Tiyatroyu çok sevdiğimi bilen bir ailem var. Bu da benim için çok büyük bir şans... Eşimin (desteğini anlatmama kelimeler yetmez) çok katkısı var bana.
-Tiyatro izlemeye gittiğinizde bir oyuncu olarak neler dikkatinizi çekiyor?
Oyunlara gittiğimde hep farklı farklı yerlerde oturuyorum. En önden, en arkadan, ortadan, balkondan izlerim oyunları. Her gittiğimde o oyunun farklı noktalarını keşfediyorum çünkü. Yani bir oyuna 15-20 kez gitmem de bundan kaynaklı. İlk gittiğimde oyunun geneline, ikincisinde dekoruna, üçüncüsünde kostümlere vs. gibi farklı farklı alanlara odaklanıyorum.
TİYATRO CİDDİ BİR İŞ DEĞİL, ÇOK CİDDİ BİR İŞ!
-Tiyatro yaşamınıza neler kattı peki?
Tiyatro elbette bir şeyleri törpülüyor insanda. Eskiden takıntı haline getirdiğim şeyleri artık yapmıyorum mesela. Önceden olumsuz eleştiriye çok tahammülüm yoktu. Artık o anlamda daha genişim. Çok güzel insanlar tanıdım, çok kaliteli hocalarla çalıştık. Daha karamsar değilim eskiye göre. Ve söylemek isteyip söyleyemediklerimizi sahnede söyleyebiliyoruz... En güzeli de bu zaten. "Uysal Yurttaş Projesi" bunlardan biriydi. Tiyatro disiplin de kazandırdı. Kulisi en son terk edenlerden biriyim. Disiplin başarıyla çok doğru orantılı çünkü.
-Bu sanırım işinize çok önem vermenizden kaynaklı bir şey...
Tiyatro ciddi bir iş değil, çok ciddi bir iş! Disiplin ve özveri gerektiren bir alan. Ciddiye alınan bir işin meyveleri de güzel oluyor.
-Oyunculukta sınırlarınız var mı?
Benim sınırlarım yok ama sorumlu olduğum kişilerin sınırları var. Önce oyuna ve role bakıyorum. Uç bir rolde bu gerçekten gerekiyor mu gerekmiyor mu, ona bakıyorum.
- Uysal Yurttaş Projesi'ndeki rolünüzden çok etkilenmiştim. Ondan biraz bahsedelim mi?..
Orada gardiyan rolündeydim. Gardiyan oyunda kötü bir karakter ve bebeğinin dünyaya gelmesiyle içsel dünyası da bir dönüşüm yaşıyor. Bebeğini kucağına aldığında uzun bir süre ağlıyor. O anda, ameliyat kapısında kendi bebeğimi kucağıma aldığım an aklıma geldi mesela... Ve yaşadığım anı daha iyi canlandırdım sanırım sahnede. Gardiyan orada bir insanın değişebileceğini gösteriyor bize. Her insanın içinde "kötü" ve "iyi" olabileceğini anlatıyor. 'Her kötünün içinde bir iyi vardır' söylemini ortaya koyduk. Herkese ikinci bir şans verilmeli... Bunu anlatmaya çalıştık.
-Başka sanat dallarıyla aranız nasıl? Mesele sinema... İlerde bu sektörde yer almak ister misiniz?
En kötü iki haftada bir sinemaya giderim. "Kehribar" ve "Sen Benimsin" dizilerinde kısa roller aldım. Şartlarım elverseydi sinemanın içinde bulunmak isterdim. Belki ilerleyen zamanlarda... Neden olmasın? Mesela Onur Ünlü, Yavuz Turgul, Zeki Demirkubuz gibi isimlerle çalışmak isterdim. İleriye dönük en büyük hayalim oyun yazmak ve yönetmek. Onun dışında şiirlerle de aram çok iyi. Orhan Veli'yi çok severim ve bir gün onu da oynamak isterim.
YÖNETMENİN ELİNDE BİR HAMURUM
-Tiyatroda püf noktalar ve başarının sırrı nelerdir?
Çok çalışmak ve kendini sürekli geliştirmek tabii ki... Ahmet hocamız bize hep "bir çocuk masumiyetinde ve inandırıcılığında olmanız gerekir" derdi. Öbür türlü "mış" gibi oluyor. Mesela Fehim Paşa Konağı'nda oynadığım 'Rasim Baba' rolüne çalışırken o karakteri hep kafamda canlandırmaya, tanımaya çalıştım. Oynadığınız karakter ne yer, ne içer, geçmişinde nasıl biriydi, şimdi nasıl? Bunları çözümleyebilmek çok önemli. Rolün başarısını artıran faktörler. Ayrıca rollerim hep farklı oldu benim. Hep iyiyi ya da hep kötüyü oynamaktan kaçındım. Farklı rollerde yer almam kendime olan güvenimi artırıyor. Ben bir hamurum; yönetmen ne yapmak istiyorsa onu yapsın.Tiyatro benim için aşktan daha da öte...
-Bursa izleyicisinin ilgisi nasıl tiyatroya? Gelen kitleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kesinlikle yeterli değil! Bursa'nın kapasitesi çok fazla ama gelen kitle az. Ben Yıldırım' da oturuyorum. Boş zaman yakaladığımda hemen Heykel'e çıkıp AVP'de bir oyuna giriyorum. Kendi aileme de oyun izleme alışkanlığı kazandırmaya çalışıyorum. Bursa batıya doğru gelişen bir şehir. Ve sahneler de hep batıya doğru ama buradaki sahneler dolmuyor. Devlet tiyatroları çok pahalı da değil. Tiyatroya gitmek boş zamanı değerlendirme aktivitesi olmamalı. Aslında bu tam anlamıyla bir gereklilik...
-Son olarak ne söylemek istersiniz?
Yeri ve yapılış biçimi nerede olursa olsun her zaman tiyatronun içinde olmak istiyorum. Bazen bir oyuncu, bazen oyunda bir sorumluluk, hatta dekorun taşındığı kamyonetin şoförü olmak bile onurdur benim için. Bende olan bu ruhani boyuttaki tiyatro aşkı hiç bitmedi, bitmiyor, bitmeyecek...
Böyle biline vesselam,
Vesselamunaleyküm,
Ve aleyküm selam...
*********
Umut İş'in bugüne kadar oynadığı oyunlar:
Soyut Padişah: Yazan: Ferhan Şensoy, Yönetmen: Ömer Naci Topçu
Fehim Paşa Konağı: Yazan: Turgut Özakman, Yönetmen: Salih Cem Şener
Memurun Faslı: Yazan: Coşkun Irmak, Yönetmen: MY ART
Uysal Yurttaş Projesi: Yazan: Hasan Öztürk, Yönetmen: Ali Volkan Çetinkaya
Memleketimden İnsan Manzaraları: Yazan: Nazım Hikmet Ran, Yönetmen: Ahmet Somers
Komik Para: Yazan: Ray Cooney, Yönetmen: Ahmet Somers
Yaşlı Kuklacı: Yazan: Ahmet Somers, Yönetmen: Ahmet Somers
Keşanlı Ali Destanı: Yazan: Haldun Taner, Yönetmen: Ahmet Somers
Karmakarışık Yazan: Ray Cooney, Yönetmen: Ahmet Somers
At Doğuran Savaş: Yazan: Altuğ Görgü/Günay Güney/Tuğrul Tülek,Yönetmen: Ahmet Somers
Soyut Padişah oyunu 14 Ocak 2018'de Nazım Hikmet Kültürevi'nde tekrar sahnelenecek.
En Çok Okunan Haberler
Hemzemin geçitte faciadan dönüldü
TBMM Başkanı Kurtulmuş, Kuzey Makedonya Cumhurbaşkanı Davkova ile bir araya geldi
Gazeteci Özlem Gürses’e ev hapsi kararı
Beşiktaş’ta kötü gidişat devam ediyor
Beşiktaş taraftarı takıma tepkili!
Arnavutluk'tan TikTok adımı: 1 yıl erişime kapatılacak
Ayrıldığı nişanlısını öldüren astsubay intihar etti
Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Su sorunu çözmek DSİ’nin değil, Büyükşehirlerin işi"
Bursa'da kontrolden çıkan otomobil direğe çarptı: 2 yaralı